BU ÇOCUKLARA KULAK VERELİM…
Körpe beyinler, minik bedenler kocaman yürekli yavrular…
Neşeniz hiç bozulmasa keşke. En küçük bir riyanın olmadığı o masum bakışlarınız ve insana neşe veren kahkahalarınız daim olsun.
Ama olmuyor, olmayabiliyor işte. Bir aile kavgası, geçimsizlik ya da fakirlik…
Varoşların kaderi, bitmeyen kederi…
Üstüne tonlarca ağırlık yüklenmiş minik bir beden… Hayatının baharında kendisini kavgaların, kötü sözlerin tam ortasında bulmuş taze çocuk. Gözleri hep ıslak, zihni hep karışık…
“Annem babam kavga etti bu akşam, birbirlerine bağırıp çağırdılar, ben de odaya çekilip sessizce ağladım, çok üzüldüm” diyor ufaklık. “Sorumsuz”lardan daha sorumlu bir yaklaşımla…
Bu sadece varoşların derdi de olmayabilir. Pek çok yerde olan genel bir problemden bahsediyor da olabiliriz. Aile mefhumunun oluşturulup devamını getirebilme ve sağlam temeller üzerine bina edebilme zor iş olabilir.
Evliliği yürütmek, o kutsal çatıyı yavrularla süsleyerek atiye ahlaklı, maneviyatlı dürüst ve eğitimli toplumlar bırakma gayreti herkeste olmalıdır. Ama yazık ki bu konuda büyük sıkıntılar mevcuttur.
Dağılan/problemli ailelere çokça şahit olmaktayız. Bu aileleri ve daha da önemlisi onların çocuklarını kurtarmalıyız.
Sağlam temeller üzerine bir toplum ve gelecek inşa etmek istiyorsak, ahlak sahibi, okuyan, irfanlı bir nesil amaçlıyorsak toplumu bulaşıcı bir hastalık gibi saran bu aile facialarına mutlaka dur demeliyiz.
Kadına şiddet, çocuklara şiddet ve töre gibi hiçbir şekilde dinimizde de yeri olmayan ancak toplumda vicdanları yaraladığı gibi kötü örneklik teşkil eden hastalıklara mani olunmalıdır.
Basın ve medya da bu konuda duyarlı olmalıdır. Her şeyi “haber özgürlüğü” mantığına koyduğunuzda bazı ihtimallerin/ihmallerin müsebbibi kim olacaktır? Aynı şekilde sorumsuz bir şekilde safi reyting uğruna halka izlettirilen saçma sapan diziler bu kötülüklerde etken değil midir?
Aile içi çarpık ilişkilerin, aldatmaların, flörtlerin meşru görüldüğü filmler, ahlakın ve maneviyatın esamesinin dahi okunmadığı sözde yapıtlar…
Bu ülkede RTÜK diye bir kurum var ve bu olumsuzluklar hala pervasızca sahnelenebiliyor. Halk nemelazımcı bir mantıkla olup biteni izliyor belki de zaman içerisinde kanıksıyor. İşte böylece yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz.
Bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı, teknolojik gelişmeler sayesinde pek çok avantajların olduğu günümüzde ne yazık ki evlat yetiştirmek, onları güzel hasletlerle mücehhez bir şekilde büyütmek zorlaşmıştır. Ufak bir ihmal, görmezden gelme çocuklarımıza ve dolayısıyla bize pahalıya mal olabilir.
Hep söylerim çocuklar bize verilmiş birer emanettir. Onlarla çocuklaşıp zaman geçirmeliyiz. Ekonomik sıkıntılar varsa onlara anlatmalı, her istenen şeyin o anda olamayabileceğini söylemeliyiz. Dinimizin de bu konularla ilgili aldığı güzel tedbirler vardır, bunlardan istifade edilebilir.
Küçük bir yavrunun “ah”ından yola çıkarak nereye geldik. Ama önemsiz çok şeye verdiğimiz değerin en azından yarısını evlatlarımıza vermemiz gerektiği de bir gerçektir. Devletinde (ki özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ nın kurulması bir duyarlılığın sonucudur) bu konuda çok özel/güzel etkinliklere imza atması gerekir.
Televizyon ve diğer iletişim araçları sağlam temelli aileleri kurmak, aile içi şiddete mani olmak, saadetli yuvayı teşkil ettirmek için çalışmalar yapmalı, bu konuya mutlaka neşter vurulmalıdır.
Resmi erkan problemlere bizatihi şahit olmayabilir. Birileri her şeyi toz pembe gösterebilir. Düzmece istatistiklerle işlerin yolunda gittiğini de ispatlayabilir. Ne var ki sorunla yüzleşmemek sorunun olmadığı anlamına gelmez. Her akşam değişmeyen haberlerin yanında bizler okullarda bu konuda pekçok problemlerle karşılaşmaktayız. Bu yazı belki de bir vesile olur, nesiller heba olmadan tedbir alınması lüzumu vardır.
“Sessiz çığlıkları ancak kulak verenler duyabilir.” Biz de duyduklarımızı söyleyelim ki belki tedbir alınır. (09.01.2013)
Abdulbaki MURAT
HARİKA TEŞEKKÜRLER