Emeklilik bir kurtuluşmu ?
Hepimiz biliyoruz ki çevremizde birçok genç ailelerin yönlendirmesine göre yaşamlarını çiziyor. Bu, bazen faydalı olabiliyor. Ancak bu yazıda bahsedeceğim konuda kesinlikle faydasız, hatta çok zararlı ve riskli bir şey de olabiliyor.
Emeklilik, toplumumuzda, hatta dünyanın hemen hemen bütün toplumlarında çoğu insan tarafından ‘hayat güvencesi’, ‘garanti’, ‘mutluluğa eriş’ gibi tanımlanıyor, öyleymiş gibi yaşanıyor. Gençler ilkokul dönemlerinden itibaren hep güvenli, iş garantisinin olduğu, mümkünse devlete dayanan, emekliliği olan bir işte çalışmaları gerektiğini duyuyorlar çevrelerindeki büyüklerden. Düzenli, refah ve mutluluk barındıran bir hayatın sağlam bir emeklilik sistemine dayandığı iddia ediliyor, açıklanmaya çalışılıyor. Peki gerçekten öyle mi? Yani emeklilik gerçek bir kurtuluş mu?
Gelin bu soruyu yanıtlamak için ülkemizdeki emeklilik sistemine hızlıca bir göz atalım: sigortalı bir işe başlayan 23 yaşındaki birey, aylık düzenli olarak primlerini öder ve bu sayede devletin sosyal imkanlarından yararlanma hakkı elde eder. Emekli olması için çalışması gereken süre ise 42 senedir. Ülkemizde emeklilik yaşının 65 olduğunu biliyoruz, yani 65 yaşına girmiş ve primlerini ödemiş her birey emekli olmaya ve emeklilik maaşı almaya hak kazanır. Buraya kadar her şey normal.
Fakat dikkatli bakıldığında anormal olan şeyler var. Mesela emeklilik yaşı. Yapılan son araştırmalara göre Türkiye’de ortalama insan ömrü 72. Yani o huzurlu ve mutlu emeklilik hayatı çoğumuz için 7 yıl mı sürecek? 42 yıl biz o kalan 7 yıl için mi çalışıyoruz? İşte bu yüzden ‘mezarda emeklilik’ kavramı var. Evet, yıllar yıllar önce emeklilik biraz daha mantıklıydı. İnsanlar 37 yaşında emekli olabiliyorlardı. Ama şu anda e yaparsan yap, 65 yaş sınırı var. Allah aşkına biraz düşünün, hangi akıl sahibi insan bu durumda emekliliğe mantıklı diyebilir?
Fotoğraflarla emeklilik anlatılırken hep yaşlı ve mutlu bir çift vardır. Deniz kenarında ya da bahçeli bir evde. Doğru söyleyin, böyle bir emekli çift gördünüz mü? Ben görmedim açıkçası.
Bu konuyu konuştuğum bazı büyüklerin emekliliği, daha doğrusu sigortayı savunduğu tek konu sağlık hizmetlerinin ücretsiz olarak kullanılabilmesi. “Ama Allah korusun başına ciddi bir şey geldiğinde o ameliyat masrafları ne kadar tutar sen biliyor musun?” cümlesini en az milyon kere duymuşumdur. Bakın, benim beynim sayısal çalışır, yani analiz yaparım. Bir kere acaba prim ödeyenlerin yüzde kaçı bu kadar ciddi sağlık problemleri yaşıyor? Ya da kaç insan gerçekten ödediği prim denginde sağlık hizmetlerinden yararlanıyor. On binlerce insandan eminim en fazla 1-2 kişi. Allah aşkına, elimize kalemi kağıdı alalım hesap yapalım, ödediğiniz primleri topladığınızda acaba siz + kaç kişinin baştan sona tüm sağlık masraflarını karşılarsınız bulalım. Hesabını yaptığım için biliyorum, emin olun ki o ödenen primlerle o 42 yıl boyunca karşılaşacağımız tüm rahatsızlıklardan en güzel hastanelerde muayene olarak kurtulabiliriz. Yani devletin sağlık hizmeti, alınan primler için geçerli değil, saçma bir bahanedir.
Devlet karşıtı birisi değilimdir, aksine devletin toplum için yaptığı faydalı şeylerin desteklenmesi taraftarıyım. Ancak emeklilik sisteminin desteklenecek hiç bir tarafı yok maalesef. Kaldı ki bu durum dünyanın her ülkesi için geçerli.
Emeklilik ve sosyal güvenlik sistemleri birer afyondur. İnsanları uyutmak ve sadece çalıştırmak için geliştirilmiştir. Tekerleğin içinde dönen fare gibi önümüze bir peynir koyulur ve biz onu elde etmek için koşar dururuz. Bizlere ‘çalışmanın mükafatı’ olarak gösterilen emeklilik ölmek üzereyken veriliyor, dalga geçer gibi. Alınan emekli maaşları da asıl o zaman sağlık masraflarına gidiyor.
Emeklilik ve sosyal güvenlik ile ilgili yazmaya devam edeceğim. Bir sonraki yazımda da bu alanda yapılan dolandırıcılıktan bahsedeceğim.
Emekli olmayın, risk alın. Çünkü artık en riskli şey sigortalı ve iş garantisi olan bir işe girmek, en güvenli şey ise risk almak.
Murat Gülen
C0k realite bir yaklasim cok dogru kesintileri bize vereler eminimki herkes daha mutlu bir hayat yasar…