Yanık türkülerin en başat konusunu teşkil eder hastaneler. Kimi sevdiğini yitirmiştir, kimisi bir yakınını… Şifa kaynağı olması hasebiyle hayatımızın olmazsa olmazlarından olsa da, pek çok ümidin söndüğü, hayalin dumura uğradığı kurumlardır buralar.
Bu sebeple hastanelerin bir yüzü soğuktur. Çoğu insan oraya gitmeye bile çekinir, bazıları hastalıklarının ilerlemesi pahasına da olsa o hengamenin içine girmek istemez. Acil bölümü ana-baba günü; kaza yapanlar, yaralananlar, kavga edenler, bayılanlar, ayılanlar… Burada hava bazen o kadar gergin olur ki, dışarıdan gözlem yapmak bile insanın psikolojisini alt üst etmeye yeter.
Kimi hastalar haddini bil(e)mezler; doktorlarla ağız dalaşı yapar, bazen de doktorlar işin ayarını kaçırıp avazının çıktığı kadar bağırıp herkesi kendine baktırırlar. Acilde bir doktorun “ahlaksız adam, sen doktorla konuşuyorsun, kendini ne zannediyorsun, çocuğun gibi sen de geri zekalısın!” diye koridoru inleten bağırmalarına şahit olunca hasta olmanın masumiyeti ile doktor olmanın sorumluluğunu düşünüyorum ve buradaki kurguda bir hata olduğunu içimden geçiriyorum.
Hastalık başlı başına bir ıstırap demektir ki zaten başka türlü burada olunmazdı. Doktor ki çözüm mercii. Lakin o kalabalık ortam belki de onun da ruh halini bozdu. Ama Hipokrat yeminli bir doktorun burada daha sabırlı ve yapıcı olması, aheste bir tavır sergilemesi gerekliliği etraftaki gözlerden okunuyordu adeda…
Sağlık önemli, hastalık sıkıntılı olunca mecburiyet oluyor hastaneler. Girişinizi yaptırdıktan sonra yatışlarda, içerdeki görevlilerdeki şefkat ve merhamet ön plana çıkıyor ki hastalara güç veren de esasen budur. Ancak insan olmanın gerekliliği olan vicdan ile, görevli olmanın zorunluluğunu bağdaştıramayan, bazı vazifelilerin görevlerini yapmada ayak diremesi, asık suratlı davranması, işi zorlaştırması, hizmet alan vatandaşların hak arayamama garibanlığı veya aramama iyi niyetliliği ile alakalı olduğunu ifade etmem gerekiyor galiba.
Devletin imkanlarını vatandaştan esirgeyen, görev mahallini özel alan gibi kullananları da müşahede ettiğimi söylemeliyim. Denetimin olduğu ayan beyan olsa da insanın kişilik faktörü, özel iş ile resmi işi karıştırma gafilliği vatandaşın hizmet alımındaki ağırlığın/yavaşlığın baş etkeni olsa gerek. Zira acil durumlarda bir yerlerde gezeleyen personele ulaşmak zor olabiliyor zaman zaman…
Ama…
Hastalara kendi akrabası gibi davranan, odaya girdiğinde hastaları bir güneş gibi adeta ısıtan, morallendiren, onları sevdiğini hissettiren hastane personellerinin varlığını da ifade etmeliyim. Bazı doktorlar mesleği ile tevazuyu kişiliğinde buluşturarak hastalara, bu hastane ortamını sıcacık bir yuvaya dönüştürebiliyorlar.
Bu anlamda söylemeden geçersem hakkı kalır, Bolu İzzet Baysal Hastanesi’nde Genel Cerrahi Doktoru Ali Özgür KORDON işte böyle ideal doktorlardan birisi…
Günümüzde hastaneler hakikaten çok mesafe kat etmiştir. Temizlik, düzen, ortam, imkanlar ve konfor. Devlet vatandaşına sağlık hizmetlerini sağlamak için en üst düzeyde tedbir almış ve önemine binaen sağlık ortamlarına özel önem vermiştir.
Bekleme salonlarındaki konfor, özel güvenlik hizmetleri, randevü sistemi ile yığılmaların azalması sağlık sektöründeki ilerlemenin göstergeleridir.
Hastanelerdeki yığılmanın asıl kaynağının “kendini hasta zanneden sağlam bireyler” olduğu kanaatimi ifade etmeliyim. Hastaneye gelenlerin hekimler bakımından bir hak ediş olarak algılanması olmakla beraber, devletin bu alanda suni bir harcama içerisinde olduğu aşikardır. Asıl olan vatandaşın bilinçlenerek/eğitilerek sağlam bünyesini hasta zannetmeyecek bir kapasiteye ulaştırılmasıdır. Bunun da tek yolu eğitimden geçmektedir.
Doktorlar Hipokrat yemini ediyorlar ve buna bağlı kalmak adına elbette kendilerinden şifa bekleyen hastalarına mesleki ahlaka uygun olarak davranmakla mükelleftirler. Bunun izleri doktorlarda görülmektedir, ancak bazı savsaklamaların da olmadığını söylemek pek doğru olmaz.
Vatandaşın hastanedeki ruh hali inancı tarafından desteklenmediği zaman problemlerin daha da arttığı bir gerçektir. Mesela kriz geçiren bir vatandaşın yakınlarına doktor gidişatın iyi olduğunu söylüyor ve akabinde vatandaş hayatını kaybedince “vay efendim sen iyi demiştin de bu hasta niye öldü?” diye hasta yakınları doktorlarla ağız dalaşına girmişler. Halbuki o kişiler bu ölümün Cenab-ı Allah’ın bir takdiri olduğunu düşünseler ve ecelin ne geri ne ileri gidebileceğini akletseler böyle bir yola tevessül etmezlerdi.
Ancak başta doktorlar olmak üzere tüm hastane personellerinin hasta ve yakınlarının ruh hallerini dikkate alarak mağduriyetlere sebep olmamak için dikkatli olmaları çok önemlidir.
Hastaneden ayrılan kişi doktorlar ya da ilgililer tarafından kontrol zamanı, pansuman, dikişlerin alınması, tahlil sonuçları ve hastalığın genel gidişatı hususunda belki de bir broşürle bilgilendirilmelidir.
Hatta mümkünse hastane personeli bazı özel hastaları telefonla arayıp hal hatır sorsa, hastalığın gidişatı hakkında bilgi alsa hastaların motivasyonu hakkında şahane bir iş yapmış olacaktır.
Hastaneler zaman zaman uğradığımız mekanlar olsa da oralardaki olumlu gelişmeler hastalık sebebiyle ruh hali bozulan vatandaş için bir motivasyon aracıdır. Tüm kurumlarda gülen yüzleri, olumlu bakışları artırdığımız zaman önemli bir iş yapmış olacağız.