Ya Rabbî oruçlarımızı kabul eyle.
Efendimiz (SAV)’in orucuna benzet bizimkileri de.
Ramazanı on bir aydır özlüyordu Müminler… Rahmet kapılarının açılacağı, her yanımızı bereketin saracağı, mâneviyatın zirvelere yükseleceği bu aya kavuşmak ne büyük bir saadettir.
Bizler Ramazana ulaştık ve oruç tutuyoruz, Rabbimizin emrine boyun eğdiğimiz, O’ nun rızasına nail olmak istediğimiz için.
Şöyle etrafınıza bakar mısınız?
İnsanlar nasıl da mutlu; Allah’ın rızasını kazanabilmek uğruna tüm dünyevî lezzetlerden el etek çektikleri için ne kadar da huzurlu.
Alış-veriş yapanlara, pazarlarda dolaşanlara bir gözlemci olarak bakalım. Kimisi akşam yapacağı iftarın mutluluğuyla tezgahlara bakıyor; “şunu alalım; bu da olsun” derken, Rabbimizin müsaade ettiği o kutsal vakte hazırlanıyor. Bazısı çocuğunu almış yanına “canın neyi istiyor; akşam ne yiyelim?” diyerek ramazanı ve orucu bizzat evlâdına yaşatmanın derin hazzını yaşıyor.
Hele akşama doğru bir sarf-ı nazar ediverin çarşı pazara; sokağa…
İnsanlardaki koşturmacayı, hareketi, heyecanı bir gözleyin. Şu anda aç ve susuzlar amma biraz sonra iftar edecek olmanın güzelliği nasıl da belli oluyor simalarında. Eşe-dosta, hısıma-akrabaya iftara gidenler, hızla akan bu hayatta sıla-i rahim yapmanın/yapma imkanını bulmanın huzuruyla sağa sola seyirtiyorlar.
Ve iftar sofrasının başındaki an… Müminlere otuz gün her akşam bayram yapma imkânı veren mübarek vakit.
Dostlar oturmuş karşılıklı, İlâhi sesin “orucunuzu açabilirsiniz” manasına gelen “Allâh’ü Ekber” nidâsını bekliyorlar.
Eller açılmış semâya…
Dillerde hamd-ü senâ, salavat ve niyaz…
Rabbimizi an…
Efendimiz’in âl ve ashâbına selât ve selam gönder ve duânın sınırı olmayan deryasına bırakıver kendini.
Yeryüzü Müslümanları için, kurumuş dudaklardan dökülen duâ ne kadar da âlidir ve makbuldür.
O vakit önümüzdeki mütevâzi nimetlere şöyle bir göz atarak, Gazze’yi, Kudüs’ü, Suriye’yi, Arakan’ı, Bangladeş’i, Urumçi’ yi, Suriye’yi, Doğu Türkistan’ı, Irak’ı hatırlayarak gönülden bir dua…
İnananlar büyük bir coşku içerisinde ramazan ve oruca ihtimam gösterirler. Bu kutlu ayın kendilerini dönüştürmesi için her anını değerlendirmeye çalışırlar.
(Biraz evvel bilerek (mütevâzi) ifadesini kullandım. Oruçları rahatsız eden bazı haller de var ne yazık ki. Lüks, şatafatlı ve kibrin hâkim olduğu, garip ve mazlumların olmadığı, protokol esaslı sofralar…
Ne yazık ki ramazanın ve rahmetin uğramadığı mutantan sofralar hala kuruluyor ve rağbet görüyor. Buna alet olanlar büyük bir mesuliyet altına girdiklerini bilmelidirler.)
Ramazan ve oruç mukabelede bulunmaz mı hiç? Oruç ayında Allâhımız rahmet, bereket ve mağfiret kapılarını açıveriyor bizim için. Rikkat sahibi bir gönülle, tevazu libasını giyerek insanlarla selamlaşarak hal hatır etmek…
Birine gülümsemek, Ramazanını tebrik ederek dua etmek, bir mazluma yardımcı olmak, sadaka vermek, bir çocuğu sevindirmek, komşuyla irtibat kurup Ramazanlaşmak, bir bakkaldan bir fakirin defterinden hesap sildirmek vb…
Böyle işleri yapmak için fırsat kollamak, niyetlenmek ve Ramazanı verimli hale getirmek veya getirmeye çalışmak ne güzeldir.
Ramazan kutlu beldelerde daha bir farklıdır. Mekke, Medine ve Kudüs’ün yanında İstanbul’u da söylemeden olur mu hiç? İstanbul’da da Ramazan bambaşka yaşanır.
Peygamberimizin ev sahibi Ebâ Eyyub el Ensârî’nin mekanı… Kutlu Nebî’nin Mübarek Hırkası’nın ve dolayısıyla kokusunun bulunduğu güzel şehir.
Peygamber aşığı, Allah dostu Veysel Karâni Hazretleri, aşkıyla yana yana Medine yollarını tutmuştu da Anneciğinin sözünü dinlemek uğruna Resulullah’ın kokusunu taa ciğerlerine kadar çekerek iki gözü iki çeşme ayrılmıştı Mekke’den. O, dünya gözüyle görememişti Yüce Nebî’yi ama, gönlü yanıyordu hazzın en yüksek mertebelerinde.
Peygamberimiz’in Veysel Karâni’ye bir vefa örneği olarak gönderdiği o mübarek hırkanın da bulunduğu İstanbul’da İnsanlar Peygamberî bir kokuyu hissedebilmek için göz yaşları içerisinde Hırka-i Şerif camisine akın akın giderler Ramazanda.
Ramazan’da her şey farklı olur. Güneş aydınlatır; yakmaz, hava serinletir; üşütmez, denize bakanlar dalgaların iştiyakında adeta bir zikrullah hissiyatı edinirler.
Ramazan’da her şey değişir, dönüşür. Sakinleşir, ağırlaşır…
Ramazan’da insan dinginleşir ve masumlaşır.
Ramazan insanı değiştirir, oruç insanı dönüştürür. Bir ay bayram tadında geçer gönüllerde.
Bayramla taçlanır o günler.
Ramazan, Kur’an’la hayat bulur, insanlar Kur’an’la canlanır. Kur’an okunarak ve yaşanarak hayat verir.
Mübarek olsun…
Ramazanımız, oruçlarımız ve bayramlarımız…