SPOR VE ASANSÖR
Sokağa adımımı attığım anda başlar benim yaşama sevincim. Sevinçli ve hüzünlü yaşamlara ortak olma isteğimdendir bu, işte yine böyle bir günün başlangıcındayım pırıl pırıl bir Ankara sabahı saat 07:00 sabah sporu için hazırlandım sessizce evden ayrıldım.
Yan komsum acele acele gidiyordu, günaydın abi servise yetişmeliyim dedi. Zıplaya zıplaya git hayırlı işlerin olsun Tahsinim dedim. O asık suratına bir tebessüm yerleşti. Keçiören Belediyesinin yürüyüş parkına geldim.
Yıllarca beraber yürüdüğüm yol arkadaşlarımın bir kısmı yürüyüşe başlamışlardı bile. Tekli ikili üçlü kadın ve erkekler yürüyorlardı. Gevrek bir sesle günaydın dedim, bir baştan bir başa. Günayydıın dediler sporun kendilerine kattığı yaşama sevinciyle. Murat’ı gördüm bir başka enerjikti, Murat kim mi? 55 yaşında, gençliğinde kendine dikkat etmemiş, kalitesiz gençlik geçirmiş bir arkadaş.
Şöyle anlatırdı yaptığı hataların bedelini;
Abi 6 damarım tıkalıydı, bir sürü hastane, teşhis tedavi.. Doktorum kenara çekti, Murat dedi ne yapsak boş, tek gerçek kötü alışkanlıkları terk edeceksin ve en az yarım sat tempolu yürüyüş yapacaksın. Murat o gün terk etmiş bütün kötü alışkanlıklarını ve o gün başlamış yürüyüşe. İki yıl sonra kontrole gittiğinde, doktorlar şaşmış kalmışlar Murat’ın sıfırlayan kilometresine. Şimdi Murat saatte 10 km yapıyor sağlıkta ve afiyette, Mehmet abiyle yarışırlar bile bazen. Mehmet abi kim mi? 68 yaşında ama 50 yaşında gösteren bir emekli, görseniz inanamazsınız. 20 yıldır tempolu yürür, asıl olan sporun insana kattığı kaliteli yaşam.. Birde sloganımız var.
SPOR YAP HASTANELER BOŞALSIN, SEN DEĞİL YÜRÜDÜĞN YERLER YAŞLANSIN.
Spor dönüşü ve en sevdiğim zaman kahvaltı saati, vazgeçilmez menüm, çorba. Et sulu, tavuk sulu, mercimek, yayla ve sebze. Birde bunları yapan BOLULU olursa övünmek gibi olmasın hanımda Mengenli. 1 saat güzellik uykusu, ve dışarı çıkıyorum hava güneşli, güneş kimseyi ayırmaz, herkesi ısıtır, amma velakin beni bir başka ısıtıyor. Kendiliğinden yüzüme bir tebessüm musallat oluyor. Otobüse biniyorum bir kaç durak sonra iki orta yaşlı bayan biniyor. Otobüsün ani hareketi bayanlardan birini benim sırtıma çıkarıyor, bayan toparlanıyor, paralelime boş koltuğa oturuyorlar. Bir yerlerinin acıyıp acımadığını sordum, diyorki:
Elhamdulillah müslümanız siz bizim babamızsınız, bu kadarcık kahrımızı çekeceniz. Yanındaki arkadaşı soruyor, nerden babamız diye bayan, Adem Baba ve Havva annemi diye hikayeye bir giriyor, birde bakmışız son durağa gelmişim. Benimle helalleşiyor.. KIZILAY… Sesli ve sessiz bin bir telaşın olduğu yer. Bir araç çok hızlı, sinyalsiz, bir sağa, bir sola zigzak çiziyor. Diğer araçların huzurunuda kaçırıyor,,,
Çok gürültülü gençlik sohbetleri, öküzsün oğlum öküz diyor, ona eşlik eden uzuun bir korna sesi, bendee bende der gibi. Bazı suratlarda gırgır ve şamata bazılarında endişe ve telaş. Herkesin acelesi var, neşesi var, endişesi var. Asansöre biniyorum, sekiz kişi on kat çıkıyoruz. Herkes suskun herkes dilsizz, suçlu psikolojisiyle hepimiz yere bakıyoruz, suçumuz bir merhabayı birbirimizden esirgememiz. YÜREKLER KİLİTLİ, EVLER SEKİZ KİLİTLİ. Ben ve sen takılarla dolaşıyoruz. Bencil ve sencil. Yukarda güneş ısıtıyor gönüller soğuk. Tüm bedeniniz ve gönlünüz yakmayan güneşle ısınsın…
Saygılar…
İzzet Arslanalp.
izzetciğim cok samimi ve icten yazılmış bir yazı ; insan yazılarda artık bunları arıyor. günümüz yazarlar makalelelrinde bircoğu yabancı menşeyli kelimelerle sanki başka dilde yazıyorlar. -Onlara ve onların hayranlarına sorsan cok bilimsel edebi gigi laflar ederler ama gerceği söylemezler. iAma bana göre okuyunca tam anlaşılmayan anlamları sağa sola cekilen yazı yazı değildi. Amasenin bu yazın sıcak cok anlaşılır ve sadeliği ile on numara olmui elleine yüreğine sağlık kardeşim selamlar