“DİL KÜ”(Gönül Nerede?)
Bir gün Konya çarşısından yankılanan bir sesle irkilir Hz. Mevlana…
Bu ses, “Dil güüüü! Dil güüüü!” diye yankılanmaktadır.
Ses, tilki derisi satan bir köylüye aittir.
Kendi şivesine göre tilki yerine “dilgüü” demektedir.
Mevlana, “dilgü” kelimesini, “dil kü” manasına alarak heyecanlanır.
Çünkü “dil kü”, “Gönül nerede?” demektir…
“Bir baş ki onda dost sevgisi yoktur; o başta öz ve mana arama! Zira o baş, bir post ve deriden ibarettir.” diyen Mevlana asırları aşarak günümüze seslenebiliyorsa sebebi işte böyle “gönül ehli” olmasındandır.
Evet, gönül nerede?
***
“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.(Bakara 263)”
Bu ayet ne kadar da manidar. Yunus Emre’ye de “Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin kolun yumaz değil ” dedirten bu ayet olsa gerek…
Bunun bir benzerini de Hz. Mevlana şöyle dile getirir:
“Ahmaklar, mescide (secde edilen yer) hürmet gösterirken, secde edenin kalbini kırmaya çalışırlar.”
Mana eri, ne güzel buyurmuş. O, öyle derken bizim gönül kırmamız, insanlara burun kıvırmamız yakışık alır mı? Gönül insanı olmak fedakarlık ister… Nefse, kızgınlığa gem vurmak ister… Düşünme ister… Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli gibi alçakgönüllü olmayı ister.
Taşa toprağa hürmet olacak, gönle kalbe, beyne düşünceye gelince “olsa da olur olmasa da…”
Modern hayatta da bu yanlışlar ne yazık ki haddinden fazla yapılıyor. Evimiz, barkımız, eşyamız çok güzelken, gönlümüzün kalbimizin cilası eskimemiş mi? Ne dersiniz? Şair kırılan gönlü tamir etmenin zorluğunu ne güzel anlatmış:
“Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksân,
Viran yeri, birkaç yıla varmaz onarırlar,
Yalnız şu gönül mülkü harap olmaya görsün,
Tamire yetmez onu dünyada asırlar.”
Faruk Nafiz
***
7×24 Sevap:
Mübarek Ramazanın feyz ve bereketinden istifade etmek için uğraşmak lazımdır. Ne kadar da güzel ve bereketli günlerdeyiz. Eğer bir insan bu günlerde yaptığı ibadetlere niyet bakımından da güzel bir mana yükleyebilirse bu ayın tamamını ibadetle geçirmiş sayılabilir.
Gece sahura kalkan kişi Allah rızası için koca günü oruçlu geçirmeye niyet eder. Gün boyunca kötülüklerden uzak durur, dilini boş konuşmaktan, dedikodu ve gıybetten muhafaza eder…
Bir kötülüğe bulaşmamak için dua eder, bulaşırsa “ben oruçluyum” diyerek yüz çevirir… Kimsenin kalbini kırmaz, ona buna yan bakmaz namazlarını eda eder ve bu şekilde akşam olur…
İftar anında Rabbine o aç ağzıyla niyazda bulunur. Tüm dünya mazlumları, hastalar, borçlular ve garibanlar için dua eder.
Ve o anda gene şükürle beraber iftar eder. İftardan sonra akşam namazı ve teravih hazırlığı… Teravihten sonra ise sahura kalkma niyetiyle yatma vakti…
İşte bu şekilde geçirilen Ramazan ayının bir günü tam olarak ibadetle geçirilmiş külliyyen sevap olan bir gündür. Ancak bir şartla ki Mümin yaptığı tüm bu işleri sadece Allah’ın rızasına nail olabilmek için yapmalıdır.
Abdulbaki MURAT