ALTIN TOP YAĞMURU
Merhaba sevgili okurlarım. Günlerdir, yazımın başlığını belirlediğim halde, düşüncelerimi sözcüklere dökememenin huzursuzluğu vardı içimde. Nihayet bu akşam sıkıntılarım son buldu ve sözcüklerim tümceler oluşturarak akmaya başladı yine.
“Bebek” sözcüğünü duyduğumuzda hepimizin yüzünde bir gülümseme belirir. Çünkü hiçbir şeyden habersiz, masum, sevimli mi sevimli, tatlı mı tatlı bir suluet gelir gözlerimizin önüne. Ve yüzümüzün mimikleri başkalaşır aniden. Agudi seslerini bir müziğin nağmeleri gibi dinlersiniz.
Düşünüyorum da; bu yıl ne kadar da çok bebek geldi dünyaya. Ya da bana mı öyle geldi. Hangi yanıma baksam, tanıdıklarımın ya çocuğu oluyor, ya da torunu. Sanki altın top yağmuru var. Onların sevinç ve mutluluklarına güzel dileklerle katılıyorum tıpkı sizin gibi. Sıra, ne zaman bana gelecek diye beklerken, bir bakmışsın nine ya da dede oluvermişsin bile. Zaman kendi bildiğince aksa da, hayatımızın gerçekleri tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Daha çocuğuma doyasıya sarılamadım derken, anneanne olacağının müjdesini alıyorsun.
Aklıma gelen ve sevdiğim bir hikâye paylaşmak istiyorum sizinle.
“Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış. Evlerinden taşan mutluluk dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca, fakir ailenin evindeki gülüşme seslerini duyan zengin karı-koca onlara imrenirmiş. Zengin adam bir gün karısına demiş ki; “Bizim bu kadar çok paramız, malımız mülkümüz var. Öyleyse zengin olduğumuz halde neden bizim neşemiz yok? Sen yarın komşumuzun hanımından bir sor bakalım. Mutluluklarının sebebi nedir? Demiş.
Zengin kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete gitmiş. “Komşucuğum her akşam sizin evden gelen şen kahkaha seslerini imrenerek dinliyoruz. Acaba bunun sırrı nedir? Demiş. Bunun üzerine fakir komşunun hanımı, “ Bizim evde küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben eşime o da bana altın topu atarak oynar eğleniriz. Diye karşılık vermiş.
Zengin hanım, akşam eşi eve gelince konuştuklarını ona da anlatmış. Adam da, ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın top sipariş etmiş. Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlar. Tabii, ağır olan altın bir topu atmanın sonucunu siz düşünün. Madeni topun ağırlığı sebebiyle canları yanmış; sert atışlar yüzünden topun isabet ettiği vücutları, yer yer morarmış. Hem canları yanmış, hem de neşelerini bulamamışlar.
Sabah olur olmaz zenginin karısı, aceleyle fakir komşularına gitmiş.” Biz senin dediğin altın topu yaptırdık, fakat neşelenemedik. Üstelik her yerimiz de morardı.” Demiş. Fakir komşu, “A komşum, o bildiğin gibi bir top değil ki. Sarı saçlı masum bakışlı bir yavrumuz var. Biz ona “altın topumuz” diyoruz. Akşam olunca bazen benim kucağıma, bazen babasına koşar ve bizi eğlendirir. Onunla meşgul olurken yorgunluğumuzu unutur, neşeleniriz, diye yanıtlamış.”
Öyle değil midir? Çocuk evin neşesidir derler. Çoğunlukla kız çocuklarına, “prensesim, kuzum”, erkek çocuklarına “paşam, koçum” gibi sevgi sözcükleriyle hitap ederiz.
Arkadaşlarım, torun sevgisi bir başka oluyor diyorlar. Yaşayıp göreceğiz bakalım. Anlıyacağınız gazlı, sazlı ve sözlü günlere merhaba diyoruz. Altın topumuzun da bir altın topu dünyaya geliyor Allah’ın izniyle. En iyisi ben hem altın topumuzla oynayıp, hem de kitap yazmaya devam edeyim. Baksanıza çocuk kitabı okuyucuları artıyor. Onların doğru ve kaliteli ellerde büyümeye ihtiyaçları var.
Herşey gönlünüzce olsun dostlarım. Siz bu yazıyı okurken beni altın topumuzla meşgul olacağım inşallah! Sevgi ve saygılarımla hoşçakalın.
10.02.2014
Ayşe Gülten KIRICI
Ayşe hanım çok güzel ifade etmişsiniz çok hoş bir yazı olmuş tebrikler başarılar.