FİLM, GERÇEK VE KUL HAKKI
5 Ocak 2011 tarihinde Ulusal bir televizyon kanalımızda gösterime başlayan “Muhteşem Yüzyıl “ dizisiyle ilgili son günlerde Sayın Başbakanın dile getirdiği eleştiri, eski bir tartışmayı tekrar gündeme getirdi. Tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizin sinema, tiyatro film izle
ve televizyon yoluyla topluma aktarılmasında senaristlerimiz ve yapımcılarımız neden orta yolu bulamazlar acaba? Soruna, gerçeği aktarabilme sorumluluğuyla değil de, para ve reyting kaygısıyla yaklaşırsak tüm dünyayı kendimize güldürmekten öte bir şey yapmış olamayız. İdeolojik kaygılarla soruna yaklaşmak da olayların tüm çıplaklığıyla önümüze getirilmesine engel olacaktır. Geçmişinde utanılacak bir hal bulunan toplumlar ancak böyle bir yanlışa düşebilirler.
Belgesel de olsa, tarihi olayların sinemaya uyarlanması elbette klasik tarih eseri hüviyetinde olamaz. Tarih sosyolojisiyle ilgili çok az da olsa bilgi birikimine sahip olanlar, tarihi olayları kendi zaman dilimi içerisinde ve o zamanın sosyolojik şartlarına göre değerlendirmek gerektiğini bilirler. Bundan bihaber olan bazıları 15. Y.Y.’ da yaşamış bir padişahın demokratlığını tartışma zavallılığına düşebilirler.
Günümüzde tartışma konusu edilen maalesef bunlar bile film izle
değil. Geçmişine bizim kadar düşman olan başka bir toplum var mı bilemiyorum. Sanat adına insanlar neden yalan söylemek ve iftira atmak zorunda kalıyor? Anlayabilmiş değilim. Sanat: “ Bir duygunun, tasarının ya da güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerim tümü.” diye tanımlanır. Gerçekte hiç yaşanmamış bir senaryoyu insanların zihnine tarihsel gerçeklik diye sunmanın sanatla ilişkisini nasıl kuracağız. Miadlarını ve tarihsel süreçlerini tamamlamış Osmanlı Padişahlarının güya ahlaki zaaflarını ortaya koymanın, ana ve babasına küfreden evladın durumundan ne farkı var? Ölmüş de olsalar insanların yatak odalarına girme hakkını nereden buluyoruz. Tarihi bir vakıa olarak gerçek olsalar bile bunu yapmaya hakkımız yok. Kaldı ki, tarihsel gerçekliği tamamen tartışmalı.
İşin aslına bakarsanız sorun ahlak sorunu. Ortaya koyduğumuz yapıtlarda ahlaki ön kabulleri devre dışı bırakırsanız varacağınız yer yalan ve iftiradır. Birilerinin uzun zaman önce “tükürülesi sanat” diye tanımladığı duruma düşmek ne kadar acı. Kul hakkı dediğimiz olguyu neden devre dışı bırakıyoruz. Hakkında senaryolar ürettiğimiz kişinin hakkı ne olacak? Sevmediğiniz, fikirlerine katılmadığınız insanların bile bu anlamda haklarını korumak zorundasınız. Adı sinema da olsa, film de olsa, tiyatro da olsa. Bu öncelikle bizim kendimize olan saygımızı gösterir. Lütfen kendimize biraz saygı gösterelim.
Sağlıcakla kalın..
Ömer AKMANŞEN
ömer hocam çok teşekkürler, keşke şu kul hakkı meselesini anlayabilsek..