“Hocayla görüşeceğiz” dediğimizde görevli nazik bir üslupla “buyurun” diyerek peşine takıyor bizi. Ön bölme ve ardındaki diğer bölümü geçince bir odanın kapısını tıkırdatıp içeriye bakıyor:
“Hocam misafirleriniz var, içeri gelebilirler mi?” diyor. Ve sonra kapıyı kapatıyor. Belli ki destur verilmemişti… Bekliyoruz.
Biraz sonra nöbetçi masasındaki telefondan Hoca’ nın davetini alıyoruz.
Kur’ an, Kelamullahtır… Saygının ve tevazunun en üst mertebesine mülhık. Ona hizmet edenler, onun uğruna çabalayanlar da aynı cümledendir. Efendimiz de zaten “Sizin en hayırlınız Kur’ an’ ı öğreten ve öğrenenlerdir” buyurmuyor mu?
Edeple odaya girdiğimizde Hoca bizleri ayakta karşılıyor. İnsanın gözlerinin içine bakıyor. Sorgular gibi konuşması biraz sıkıntı verse de samimiyet ilerlediğinde rahatlıyorsunuz.
Hıfzu’l kelama büyük saygısı var. Bunu öğrendiğinde adeta gözlerinin içi ışıldıyor. Kur’ ana hizmet ve tebliğ uğruna büyük fedakarlıklara katlanmış. Önemli bir hafız ve yetiştirdiği talebeleri de dünya klasmanında ön sıralarda. Bu konuda tevazuya karşı, zira Kur’an’a hizmeti her şeyin önünde görüyor.
Türkiye’ de iyi Kur’ an okuyanların %4 lerde olduğunu ifade ederken ne kadar müteessir olduğu simasına yansıyor. “Çok çalışmalıyız” diyor ve Kur’ an eğitimi için seferber olunması gerektiğini ısrarla ifade ediyor.
Konjonktürel gerilimlerin kaynağında da Kur’an’dan uzaklaşılmış olmanın verdiği sıkıntıların yattığını beyan ediyor.
Ve bir devlet büyüğü ile yaşadığı hatırasını paylaşıyor bizimle;
80’ li yıllar… Çocuklarımız Dünya Hafızlık Yarışması’ nda derece aldılar. Birinci ve ikinci bizden çıktı. Suudi Arabistan’ da bizleri çok güzel ağırladılar ve ülkemize döndük. Buralarda da kutsal mekanları dua ve şükür sadedinde ziyaret edelim dedik.
Eyüp Sultan’ı ziyaret ettik, Yasinler, çeşitli sureler okundu ve tam o esnada yanımızda bir genç belirdi. Gözleri yaşlı, elleri duada ve mütevazi…
Bu şu an herkesçe tanınan bir simadır. İsmini zikretmem uygun olmaz; bilenler bilir…
Göz göze geldik. Eski bir Kur’ an talebemdi. “Oğlum duayı sen yapacaksın” dedim. Tevazu gösterdi “olmaz hocam siz varken bana düşmez” dedi. Ben de ona “bak evladım şu gözlerindeki yaşlar gösteriyor ki sende bir cevher vardır ve ben bundan mahrumum. Zira ben yıllardır bu işin içerisindeyim ve hala gözümde bir nemlenme yok. Cenab-ı Allah gözü yaşlı niyaza ayrıca bir önem bahşeder. Buyur oğlum dua senin hakkındır” dedim.
Daha fazla ısrarcı olamadı. Ellerini açtı, Mevlaya aşk ve vecd içerisinde yalvarmaya başladı. Bakın 80’ den bu yana uzuun yıllar geçti ve ben o gencin tüm niyazlarının zaman içerisinde meydana geldiğine bizzat şahit oldum.
Bu meşhur zat şu anda ayaklarının kaydırılmaya çalışıldığı birisidir. Ama unutulmamalı ki “Mü’ minlerin duası, Rabbim’ in rızası onunla beraberdir”.
Şer cephe bir sürü oyun yapar, tarihin her devrinde bu olmuştur. Bu yüzden atalarımız “su uyur, düşman uyumaz” demişlerdir. Bizler daima uyanık ve bilinçli olmalıyız. Tedbirimizi almalı ve Rabbimize duadan asla geri durmamalıyız.
Hocanın yanında iki kişiydik. Naif üslubu mest etmişti bizi. Ama daha çok en son anlattığı, ülkemizin tanınmış bir simasına ait olan ve kendinin de bir nevi “keramet” olduğuna inandığı anısı büyüleyiciydi.
Hocaefendi çeşitli konularda bizlere nasihatlerini sıraladı. Bizatihi ayağa kalkarak bizi kapıya kadar uğurladı. Mekandan ayrılırken ülkemize imanlı, ihlaslı yöneticiler bahşettiği için Rabbimize hamd ediyorduk… 01.10.2013