
KORİDORA BİR MASAL BIRAKTIM
Günlerdir bir masalı düşünüyorum. Hani şu uykuya yatan güzellik. Uyansın diye, ülkenin yedi düveline haber salınan masal. Evet evet: Uyuyan güzel! Ancak, develer tellal ; pireler berber olmadı bu kez. Her şey bir bıçak kesiği kadar gerçek; o kadar ani ve acısı durdukça katmerleşen bir uyku.
Sekiz gün önce: ‘Kalbi durdu.’ dediler, arkadaşımın. Aniden kaldırıldı hastaneye. Sonra dört bir yana yayıldı haberi. Duyan, hastaneye koştu elbette. Ancak, bu öyle tuhaf metrajlı bir koşu ki: şiddetle koşarken; aniden durduruluveriyorsunuz sanki. Daha ne olduğunun ayırdına varamadan; muammalı bir bekleme durağına alıyorlar sizi. Süresi: belirsiz. Sağlık durumu: belirsiz. Umut: işte o sizin hayal gücünüze kalmış. İnanın, hayal gücümüz çok zengindi. Nasıl olmasın? Bir annenin gözlerin-de,sabır taşına yemin etmişçesine güçlü o inanç ışıkları gördüyseniz hele; kalbinizi zapteden umutsuz- luğunuzdan utanırsınız. Biz de, bir bir çoğaldıkça bekleme durağında; üçer beşer azat ediyorduk umutsuzlukarı. Ailesi, arkadaşları; tüm yakınları bir olup, bir umut ülkesi kurduk kendimize.
Caddelerin, dolmuşların kalabalığından sıyrılıp hastanenin afili kantininin de önünden geçtikten sonra; bir arka kapısı var hastanenin: kocaman ‘acil’ ibaresi yazılı olan kapı. İşte burada başka işliyor zaman. Akrep ve yelkovan olabilecek en küçük adımlarla turluyorlar saatleri. Bekleme bölümünde ki metal koltuklara mimlenmiş bir sabır mühendisi olabiliyor insan.
Bolca tıbbi terim öğrendim bu arada. On yıllık evli bir kadından, sekiz yıldır böbrek hastası olan kocasının hikayesini dinledim. Durdum. Hikayeler hikayelere bekçilik edermiş. Reanimasyon diye bir bölüm var. Hastane literatüründe meali: yeniden uyandırma. Masalda da, prensesin uykusuna sebep bir iğ vardı. Onu buldum; sakladım. Yeni yeni masallar yazdım. Durdum. Masallar masalları telkin edermiş.
Aslına bakarsanız, yerdeki kalebodurları sayıp masallar yazarken; kendi hayatınızda ki iğleri bulup çıkarmak içinde bolca vaktiniz oluyor. Dahası, gelip kendiliğinden batıyorlar zihninize. Ama uyutmak için değil; uyandırmak için bu kez. Rüyalar birbirine karışıyor. Kıyıda köşede gizlenmiş kibirli egolarımıza, yaşama hafifliğini elimizden alan cevval hırslarımıza: ‘Günaydın!’ olsun.
Şimdi düşünüyorum. Hangi bıçak kesiği, susmuş bir masal kadar acıtabilir canımızı? Kalebodurlarda ki; kire toza dalıp gitmişken, biriktirdiği bütün kalp kırıklarını da oraya döküveriyor insan. Bekleyiş; hepsini bir çırpıda süpürebiliyor çünkü. Kalpte en geniş yerler, umut için açılıyor bu kez.
Ben burada, bu yazı için de kendime genişçe bir yer açmıştım aslında. Söylenecekler, anlatılacaklar; baştan aşağı kalebodurla döşenmiş sonsuz bir koridor kadar çünkü. Öyle ki, bitirmekte de zorlanıyorum şimdi. Siz, sonu mutsuz biten bir masal duydunuz mu hiç? Ben duymadım. O yüzden, yazı bitse bile; masalı hiç bitirmiycem. Ama bu bir mutsuzluk yazısı da değildir. ‘Ömür’ dediğimiz, kalebodur sayısını hiç bilemediğimiz meçhul bir koridordur çünkü. Her bir parseli itinayla yaşanmaya tabidir. İşler her zaman yolunda gitmez belki. O zaman durun; kendi masalınızı yazın bir süreliğine. Çünkü hayatla her görüşme aslında bir: ‘son defa’ ihtimaline tabidir.
N.Derya Baran
Degerli yazarmiz aramiza hos geldiniz.