Abdulbaki MURAT
“Sabah saat 07:00 de kalkıp, yarım saat içinde yola çıkmalıyım. Hava sıcaklığı kaç derece acaba? Servis vaktinde gelecek mi? Saat sekizde iş yerine yetişebilir miyim? İşe beş dakika geç girersem patron ücretimden ne kadar kesinti yapar?…”
Yukarıdaki paragraf bir fabrika işçisinin günlük yaşantısından alıntı olabilir. Kalınlaştırılarak yazılan kelimeler ise matematiğin ilgili olduğu yerler. Kısa bir anekdotta bile matematiğin hayatla ne kadar ilintili olduğu ortaya çıkmaktadır. O halde matematik hayatın ayrılmaz önemli bir parçasıdır.
Matematik günümüzde bilim ve teknolojinin belkemiği sayılmaktadır. Bilimsel manada fevkalade bir önceliği bulunan bu dersin öğrenciler nazarında (genelde) sıkıntılı olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Matematik esasen aklın dilidir. Sosyal hayatta farkında olmadan Matematiği o kadar fazla kullanıyoruz ki, bu kullanım oranına göre öğrencilerin bu dersten korkmalarının yersiz olması gereği ortaya çıkmaktadır. Ancak genelde öğrenciler (mecburen) sosyal bilimlerle daha fazla alakadar olmayı seçerek, matematikten mümkün olduğunca kaçmayı yeğlerler.
Matematiği ilkokul çağındaki çocuklara sevdirmemiz gereklidir. Bunun için de o dersi problemlerin çok olduğu, dolaşık, zor olmaktan kurtarıp eğlenceli bir şekle büründürmenin çalışmalarını yapmak gereklidir. Bu anlamda öğretmenlerimiz matematiği anlatırken teorilere boğmaktan kaçınmalı, mümkün olduğunca pratik hayattan irtibatlandırmalar yapmalıdırlar.
Öğrencilerin sayılarla tanıştıklarında bu dersle çok da kavgalı olacaklarını söyleyemeyiz. Zaman ilerleyip de konular kaçırıldığında, ilaveten problemler zihinleri karıştırmaya başladığında işte o zaman sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Matematiği hayatla alakalandıramayan çocuk bu dersten kaçmaya başlar.
Matematik öğrencinin zekasını çalıştıran, farklı versiyonlarla aynı sonuca gitme çabası olabilir. İşte bu da yorucu/dikkatli bir düşünme sonucu gerçekleşebilir. Bu yüzden öğrenciler özellikle Matematik dersini işlerken öğretmenlerini çok iyi dinlemelidirler. Bazı öğrencilerdeki “derste yazma” hastalığı yazık ki konuların öğrenilmesinde/anlaşılmasında en büyük engeldir.
Öğretmenler Matematik dersini çocukların zihinlerini çalıştırmak için bir nevi fırsat telakki etmelidirler. Bu sonsuz (belki de eğlenceli) alanı zevkli hale getirmek için çabalamalıdırlar. Onu uygulayarak öğrencilerin zihinlerine nakşetmelidirler.
Bir takım formülleri yazıp bunları öğrencilere ezberletme çabası da matematiği sevimsizleştiren bir faktördür. Halbuki sevmeden bir dersin anlaşılabilmesi mümkün değildir. Yüksünerek ezberlenen o formüller yarın unutulup gidecektir. Bu da zamanın israfı anlamına gelmektedir.
Öğretmenlerimiz matematik oyunları ile yavrularımızın dikkatlerini artırabilecekleri gibi, bu sayede onların zihinlerinin tembelliğini de gidermiş olurlar.
Öğrencilerin Beden Eğitimi dersine duydukları iştiyak, Matematik dersi için de geçerli olduğu zaman kendimizi başarılı sayabiliriz. Bu anlamda alt yapısı sağlam, kendine güvenen, yanlış yapmaktan korkmayan öğrencileri ortaya çıkarmak için çabalamak gereklidir.
Abdulbaki MURAT
26.11.2012
Abdulbaki bey yazılarınızı hep dikkatle takip etmişimdir. Matematik önemine gelince bizim de bir sinya cümlemizi söylemeden geçemeyeceğim. MATEMATİK OLMADAN ASLA ÜNİVERSİTE HAYALİ KURMAYIN.
İkinci söylemek istediğim konu ise beyin tembelliğinin başlaması ile matematiğin öğrenme yaşı hakkında olacak. Ancak konu çok uzun o yüzden yine sizin bir yazınızdan etkilenerek daha önce yien Bolu Postasinda yazmış olduğum bir yazıyı burada paylaşmak isterim. http://www.bolupostasi.com/velilere-rehberlik-1.html