TV izleyen baba pür dikkat kendini haberlere kaptırmış, kıyamet kopsa aklının işi değil. Aynı odada mini bilgisayarda oyalanan çocuk arada “babba!” dese de beyefendinin çocuğunu duyma gibi bir niyeti ve durumu yok. Fakat çocuk ısrarcıdır, ne yapıp edip babasının dikkatini çekecektir. Bin takla atarak babasının dikkatini çekemeyen çocuk çareyi TV’ nin fişini çekmekte buluyor.
Sessizlik…
Baba önce sinirleniyor, ancak, sevimli bir eda ile babanın gözlerinin içine bakan minik o kadar masum, o kadar (kendince) ciddi ki yüreği taş olanların bile dayanması mümkün olmayan bir manzara… Gözleri çanağında fıldır fıldır dönen, odaklandığı işi mutlaka başaran bu miniğin istediğini almaması ne mümkün?
Evladı ile göz göze gelen babanın zihninde bir şimşek çakıyor o anda.
Sarsılıyor…
“Çok haklı, ilgilenmiyorum çocuğumla” diye geçiriyor zihninden. Halbuki onunla zaman geçirmem, ona sıkıca sarılmam gerekiyor, onu öpüp koklamam lazım diyor kendi kendine. Bu düşünceler babayı kör bir noktaya odaklamışken, minik yavru devreye giriyor.
-Babacığım sana bir şarkı söylesem, dinler misin?
Afacan gözlerle babasına öyle bakıyor ki reddi mümkün olmayan bir isteğe dönüşüyor bu. Yumuşayıveriyor umursamaz kalp…
-Elbette dinlerim yavrum, ama önce sen söyle sonra beraber söyleyelim.
Peki babacım dinle öyleyse:
-Yedi cüceleer, yedii cüceler; bir gün bir eve uğramışlardıı. Sonra orada bir prenses görüp; onaa yemek hazırlamışlardııı.
Babasının dikkatini tamamen üzerinde toplayan minik öyle mutluydu ki, sevinçten havaya uçuyordu adeta.
Baba, “haydi bir de beraber söyleyelim” dedi yavrusuna.
“Haydi babacığım” dedi çocuk. Koşarak babasının kucağına öyle bir bıraktı ki kendini mutluluktan kabına sığmıyordu adeta.
-Haydi, biir-ikii- üüççç…
-Yedi cüceleer, yedii cüceler; bir gün bir eve uğramışlardıı. Sonra orada bir prenses görüp; onaa yemek hazırlamışlardııı.
-Olleyy. Ne de güzel de söyledik.
Beraber söyledikleri şarkının ardından kendilerini deli gibi alkışlamışlardı. Babasını TV den ayırma başarısını gösteren minik bu anın daha fazla sürmesi için çabalıyordu. Bir anda mutfağa gidip elinde büyük bir narla geldi. “Babacığım bunu bana yedirir misiin?” dedi. Doğrusu baba da çocuğuyla zaman geçirmenin tadını almaya başlamıştı yavaş yavaş. “Hay hay! Olur evladım haydi mutfağa beraber gidelim ben sana yardım edeyim” dedi; afacanın kafasnı okşayarak.
Baba eline aldığı kavun büyüklüğündeki narı bıçakla kesti, bu arada yavrusuyla olan diyaloğa devam ediyordu.
-Yavrucum sana bir bilmecem olacak, söyle bakayım; pazardan aldım bir tane, eve geldim bin tane?
Çocuk düşünme numarası yaparak “eee” dedi ve ardından “Ben bunu biliyorum baba; naar” dedi afacan bir eda ile…
Olleeyy, dedi baba. “Sen ne kadar da iyi biliyorsun, büyümüşsün Maşallah” dedi. Çocuk “büyüdüm tabi baba, ben artık bakkala bile gidebiliyorum” dedi.
Baba kestiği narın çekirdeklerini ayrı bir tabağa taneler şeklinde koydu ve “haydi yavrum çekmeceden iki tane kaşık getir nar tanelerini beraber yiyelim, olur mu?” dedi.
“Olur tabi baba” dedi çocuk; hemen çekmeceden iki tane kaşık getirdi ve narları yemeye başladılar. Bu arada baba kaşığı ile çocuğuna nar yediriyor, çocuk da “babacığım ben de sana vereyim” diyerek sevimli tavırlarla babasına nar yediriyordu.
Bu şekilde tabaktaki narı iyice azaltmışlardı. Kaşığa zor gelen narları da birbirlerine yardım ederek kaşığa alıyorlar ve yiyorlardı. Minik çocuk “baba biz yardımlaşıyoruz herhalde; ben sana yediriyorum sen de bana, arkadaşlarımıza da böyle davranmalıyız değil mi?” deyince babanın gözleri şaşkınlıktan açık kalıyor. Yavrusu ile geçirdiği kısa bir zaman diliminde bile onunla kurduğu diyalog ve ondan beklenmeyecek ifadelere şahit olması şaşırtıyor onu doğrusu.
“Bu daha çok küçük, bir şeyden anlamaz” diyerek onun yerine düşünce geliştirilen pek çok anının yanlışlığını bizatihi müşahede ediyor baba. Demek daha dikkatli olmak ve daha fazla düşünmek, zaman harcamak ve kafa yormak gerekiyor. Onların ruh dünyasına inerek (belki de çıkarak) davranış geliştirmek gerektiğini hissediyor.
Çocuğu ile zaman geçirmenin ne kadar kıymetli ve faydalı olduğunu görüyor baba. Hem de minik bir yavrunun sunumuyla…
Bundan sonra TV ye, internete ya da gazeteye verdiği zamanın en azından bir bölümünü çocuklarına ayırması gerektiğini çocuğundan aldığı dersle öğrenmiş oluyordu…
J.J. Rousseau ile bitirtelim “Çocukluk, mantığın uykusudur”. 22/11/2013