
OKUMA İŞLEVİ
17 Eylül itibariyle çocuklarımız ve eğitimcilerimiz için örgün eğitim dönemi başlıyor. Ailelerimizin çocuklarıyla olan ilişkisini düşündüğümüz de tüm toplumumuzun için aynı tatlı meşgalenin devam edeceğini söyleyebiliriz. Ancak eğitimi ve okumayla ilişkimizi sadece okulla sınırlandırmak akıllı ve geleceğini düşünen insanların yapacağı iş değildir. Okumayı hayatın gerçeği olarak görmek zorundayız.
Okulla tanıştığımız yaştan itibaren “oku” emrine muhatap oluyoruz. Öğretmenler tarafından okumamız istenir. Okul yıllarımızda derslerimizdeki her sıkıntılı durumda ve lakayt davrandığımız düşünülen her anımızda ana babamız tarafından ya da çevremizdeki duyarlı kişiler tarafından okuma üzerine nasihatler aldığımız bir gerçektir. Yetişkin olduğumuzda karşımızda yine “okumak” olgusu yer alır. Aklı başında herkes okumadığımızdan dem vurur. Geriliğimizin temel sebebi bellidir: Okumamak. İlahi kelamlarının ilk emri “oku” olan bir din mensuplarının okumayla barışık olamamaları gerçekten düşündürücü.
Okumak ne demek? Günümüzde aklı başında çoğu insanın zannettiği gibi okumayı bir amaç olarak mı görmeliyiz? Yoksa okumak yüce değerlere ulaşmak için kullandığımız bir vasıta mı? Üç tür okuma şeklinden bahsedilir:
- Okumak ( okumuş olmak) için okumak: En yaygın okuma biçimidir. Özellikle okumayı yeni öğrenenlere alışkanlık kazandırmak için ne okuduğunu düşündürmeden kitap okutma şeklidir. İleri boyutta, düşünce ve idrakten yoksun olarak ne okuduğunun farkında olmadan devam eden bu okuma şekli görünüşte kültürel bir eylem gibi görünse de altı boş kuru bir vakit öldürme eyleminden öteye geçemez. Maalesef engin denizlere açılmamıza imkan vermesi gereken okuma vasıtası, realiteden ve zihinsel gelişmeyi ortaya çıkarmaktan uzak bir amaç haline dönüşmüştür. Görünüşte bu eylem o kadar harika bir görüntü çizer ki, okumak hastalıktır o kişi için. Okumanın tiryakisi olmuştur. Günün belli vakitlerinde şu kadar sayfa kitap okumadan duramaz. Yatmadan önce kitap okumazsa uykuya dalamaz. Kitap okumak ninni yerine geçmiştir artık o kişi için. Bu gruba giren bir de “entel okuması” vardır. Özellikle lise ve üniversite öğrencileri arasında yaygındır. Düşünce ve seçme derinliğine girmeden çok satanları ellerinde taşıyarak okuma hastalığı. Kitabın niteliği, içeriği önemli değildir okuyan için. Önemli olan çok satanlar listesinden ( best seller) olmasıdır. Kültür ve medeniyetimizin gelişmesi için istenen okuma şekli bumudur acaba? Bu tür okuma şeklinin kişisel ve kültürel gelişmeyi sağlamaktan tamamen hali olduğunu söyleyemeyiz elbette. En büyük etkisinin okuma alışkanlığı kazanmak olduğunu bilmemiz gerekiyor.
- Öğrenmek için okumak: Okumak amaç değil vasıtadır burada. Okunan bir mana ifade eder okuyucu için. Kelimeleri anlamanın ötesinde, kelimelere ve harflere takılmadan yazarın ne demek istediği, düşüncesi ve niyeti belirir zihnimizde. Cemil Meriç’ in deyimiyle, “okuma, içimizdeki meçhul âlemin kapılarını açan bir anahtar” haline gelir. Öğrenmek için okuyan belli bir hazırlıkla okumaya başlar. Bal arayan arı gibi okuyacağı kitabı seçer. Zihnini hazırlayarak okumaya girişir. Okumak çok değerlidir onun için, ancak amaç olamaz! Amaç, okumanın ulaştırdığı derinliklerdir. Zihniyle buluşturacağı engin ufuklardır. Bu tür okuma işleviyle öğrenme gerçekleşir ve bilgi elde edilmiş olur.
- Öğretmek için okumak: En ideal okuma şekli işte budur. İkinci grubu da içeren bir okuma şeklidir. Bencilliği dışarıda tutan anaç bir okuma şekli. Kendisinin olgunluğuyla yetinmeyip kendi dışındakileri de düşünen, kültür ve medeniyetimizin gelişimi için kendisinin gelişimiyle toplumun gelişimini eş değerde gören kucaklayıcı bir okuma şekli.
Okuma işlevimiz acaba hangi grup içerisinde yer alıyor? Değerlendirmeyi herkes kendisi daha gerçekçi yapacaktır. Yeter ki kendimizi kandırmayalım. Ülkemizde özellikle son yıllarda ulusal ve yerel düzeyde yapılan kitap okuma kampanyalarının “okumak için okumak” grubunun ötesine geçemediğini görüyoruz. Özellikle belediyelerimizin kitap okuma alışkanlığını kazandırma noktasında yapacağı kültürel faaliyetler çocuklarımızın geleceğini şekillendirecektir. Ebeveynler olarak yapmamız gereken kitapla olan dostluğumuzla çocuklarımıza örnek olabilmektir. Kitaba olan açlığı zihinlere hissettirmeden zorla kitap okutmak bir fayda sağlamayacaktır. Muhakeme ve düşünmeyi öğretebilirsek kitap okuma arzusu kendiliğinden gelecektir. Gerçeğin ama sadece gerçeğin peşinde koşmayı düşünenler için “okumak” bir ihtiyaç ve soylu bir eylemden başka bir şey değildir. Sağlıcakla kalın..
Ömer AKMANŞEN