Antalya, 01.05.2013
“Tarım ve Hayvancılık da doğru politikalar uygulanmalı”
Tarım ve hayvancılık politikalarını değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Üyesi ve Tüketici Başvuru Merkezi Derneği Tarım ve Gıda sorumlusu Sebahattin Emül; “tarım ve hayvancılık politikalarında doğru bulunmalıdır” dedi.
Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Üyesi ve Tüketici Başvuru Merkezi Derneği Tarım ve Gıda sorumlusu Sebahattin Emül konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı.
Tüketicinin yaşantısında olmazsa olmaz olan barınma, beslenme ve giyim gereksinimi diğer tüm ihtiyaçların hep önünde olmuştur. Bu üç temel öğenin de tedarikçisi ise tarım sektörüdür. Dolayısıyla, dünya ülkelerinin tümünde stratejik alanların başında tarım gelmektedir. Ülkemiz de coğrafi konumu gereği, her türlü tarım ürünlerinin yetiştirilip, küçük ve büyük baş hayvancılığın yapılmasına uygundur. Yapılması gereken, istikrarlı ve kalıcı tarım politikalarında doğrunun belirlenip uygulanmasıdır.
Uygulanan politikalarda doğruların yanında yanlışlar da yapılmaktadır. Tarım sektörünün bazı kollarında doğru uygulamaları belirtmek gerekirse;
-Tarımda gelişmiş tüm ülkelerde birim alandan alınan verimi misli misli artıran hibrit tohumların yurdumuzda da kullanılmasına 1990’lı yıllardan itibaren tamamı ithal edilerek kısmen başlanıp, zaman içerisinde girişimci firmaların ıslah çalışmaları neticesinde günümüzde birçok ülkeye ihraç eder konuma gelinmesi,
-GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) yıllarca kontrolsüz bir şekilde yurdumuza sokulup, tüketicilere satılırken, günümüzde yasal prosedürleri belirlenip, tüketicilerin haklı tepkileri dikkate alınarak kamuoyu oluşturulup, bu ürünlerin gelecekte insanlığa ne tür zararları olacağı tartışmaya açılarak, tüketicinin tepki ve tereddütleri dikkate alınmaya başlanması,
-Bitkilerin besini ve dolayısı ile bitkisel üretimin olmazsa olmazı olan; organik ve inorganik tüm gübreler 1990’lı yılların sonuna kadar tamamı ithalatla temin edilirken yurdumuzda hammadde kaynağı olmayan kimyasallar hariç tutulursa tamamen yerli kaynaklardan organik gübre üretilip kendi çiftçilerimizin ihtiyaçları karşılandığı gibi, yine birçok ülkeye ihraç eder konuma gelinmesi,
-Yıllarca birçok sebze ve meyvenin, üretim bölgesinden tüketicilere ulaşana kadarki zaman içerisinde bozulup deforme olması uygulanan tarım teknolojileri sayesinde önlenmesi, tarımda teknoloji kullanılarak üretilen tarımsal ürünler günlerce bozulmadan muhafaza edilmesin, raf ömürlerinin uzaması sağlanarak ihraç edilir konuma gelinmesi gibi güzel uygulamaları sayabiliriz.
Ancak halen ülkemizde bulunamayan doğrularda dolayısıyla yanlış uygulamalarda bulunmaktadır. Bunlara gelince;
-Bitkisel üretimin en temel girdisi gübredir. Türkiye’de kimyevi gübre hammadde kaynakları olmadığından, kimyevi gübrelerin tamamına yakını ithal edilmektedir. 1950 li yıllardan, 1980 li yılların sonuna kadar bu gübre bedellerinin aşamalı olarak % 90’a yakın kısmı devlet tarafından sübvanse edilerek çiftçiler desteklenmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren bu sübvanse ve destekler azalarak, günümüzde desteklemenin sembolik olduğu gibi bir de % 18 KDV uygulanması üretim maliyetlerini arttırmış ve çiftçinin alım gücünün azalmasına neden olmuştur.
Gübrede; sübvanse ve destekleme tekrar gündeme alınıp, % 18 olan KDV düşürülerek, üretim maliyeti azaltılıp, çiftçilerimizin alım gücü kolaylaştırılmalıdır.
-Hayvansal üretimde; Etçi sığır cinsleri içerisinde, dünyada en çok tercih edilen sığırların başında angus ırkı sığırlar
gelmektedir. Bu sığırların; erken yaşta ergenliğe ulaşması, yediği yemin en ekonomik bir şekilde ete dönüşmesi,
soğuk ve sıcağa dayanıklı olmaları, erkek angusların 1100 kg. ya kadar canlı ağırlığa ulaşmaları, etteki yağ oranlarının düşük olması, boynuzsuz olmaları ve daha birçok tercih nedeni sayılabilecek özelliklerinden dolayı Türkiye’ye getirilip yetiştirilmeleri olumludur.
Ancak bu sığırlardan, beklenen verimin alınması için doğal ortamlarda yetiştirilmelerinin gerekleri de dikkate alınmalıydı. Angusların; doğal olmayan ortamlarda bağlı tutulup, suni yemlerle beslenmesi ciddi sıkıntılara neden olmuştur. Zira ağır cüsseli ve dolayısı ile et verimi yüksek olmaları bu sığırların ithal edildikleri şartlarda yetiştirilmelerini gerektirmektedir. Bu olgu dikkate alınmadığından dolayı başta beslenme ve barınma sorunları olmak üzere ciddi sorunlar ile karşılaşılıp beklenen yarar sağlanamamıştır.
Halbuki; bu sığırlar Türkiye’ye getirilmeden önce geldikleri ülkelerdeki mera ortamları ve yetiştirilme koşulları hazırlanıp sonra getirilmeleri sağlanmalı idi. Zira hayvansal üretimde yem girdisi, toplam giderlerin yaklaşık % 70 ini oluşturur. Bu sığırların ithal edildiği ülkelerde yem ihtiyaçlarının büyük çoğunluğu mera şartlarından sağlandığından yem giderleri azdır. Oysa ülkemizde yem girdilerinin tamamına yakını, maliyeti yüksek olan suni yemlerle karşılandığından ve dolayısı ile bu maliyetlerin et fiyatlarına yansıyıp, et fiyatlarının yüksek olmasına rağmen maliyeti karşılayamadığından dolayı yetiştiriciler iflas hadiseleri ile karşılaşmışlardır.
Neticede gıda sektörünün hammadde ihtiyacını tarım sektörü karşılar. Tarım sektöründe yaşanacak karamsarlık ve istikrarsızlığın, eş zamanlı olarak gıda sektörüne de yansıması kaçınılmaz olacaktır.
Tüketicilerin; güvenli ve sağlıklı bitkisel ve hayvansal besinlere ulaşmaları, ancak istikrarlı tarım politikalarının belirlenip uygulanması ile mümkündür.
Tüketiciler açısından; bitkisel veya hayvansal bir ürünün yerli veya ithal mi olduğundan daha çok. O ürünün güvenilir olması önemlidir.
Şöyle ki; tükettiğimiz etin hangi hayvana ait olduğu ve bu hayvanın hangi şartlarda ve hangi yemlerle beslendiği unsuru, o hayvanın yerli mi, ithal mi olduğundan daha çok önemlidir.
Yine satın aldığımız bitkisel ürünlerin de, ilgili bakanlıklarca izlenebilirlik durumları ve rezüdü kalıntısının olmamaları aynı derecede önem arz etmektedir.
Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) ve Tüketici Başvuru Merkezi (TBM) konuyla ilgili tüm gelişmeleri yakından izlemekte ve her türlü katkıyı sağlamak için çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir.
Sebahattin EMÜL
TBM Tarım Sorumlusu