YÖK tarafından son günlerde İlahiyat Fakültelerinin müfredatıyla ilgili alınan karar (iptal edildi galiba) büyük bir tartışma başlattı. İlahiyat Fakültelerindeki eğitimin genel durumunu bilenler biliyor ancak rahatsız olunan bir şeyler var ki YÖK tedbir alma ihtiyacı hissetmiştir.
19/09/2013 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ nde Prof. Dr. İsmail ÇALIŞKAN imzalı bir yazıda aynen şu ifadeler mevcuttur:
“…İlahiyat Fakültelerinde okuyan öğrenciler hakkındaki, ‘iyi Arapça (ve Kur’an) öğren(e)medikleri’ne dair iddiaların gerçeği ne kadar yansıttığına dair şimdiye kadar tatmin edici bir araştırmaya girişilmemiştir.”(Kopyala yapıştır yapılmıştır)
Uzun bir mazisi olan ve bir sürü meselede araştırma, tez, makale vs. hazırlanan/yayımlanan İlahiyat Fakültelerinde bu konunun kimsenin aklına gelmemesi ve bu hususta bir araştırma yapılmaması manidar değil midir? Acaba malumun ilanı olacağı endişesi mi duyulmaktadır? Veya zülf-ü yare dokunulmasından mı korkulmaktadır?
Cevabı meçhul sorular…
Sayın akademisyenler meseleyi enikonu tartışmak yerine, neden acaba “istemezüük” nakaratını terennüm etmektedirler.
İlahiyat Fakültelerinden mezun olan öğrencilerin omurgasını oluşturduğu, İmam Hatiplerde durum nicedir acaba? Esasen bu konunun gündemdeki tartışmanın makablinde olması gerektiğini düşünmekteyim.
İmam Hatiplerin açılması ülkemizin çoğunluğunu oluşturan muhafazakar kesimde büyük bir rahatlama meydana getirmiştir. İnsanlar çocuklarını gönül huzuruyla bu okullara göndermekte, dini ve dolayısıyla ahlaki donanımı iyi olan bir çocuğun ebeveyni olmanın özlemiyle heyecanlanmaktadırlar.
Ancak İmam Hatiplerde (ve ortaokullarda) okutulan (dini) dersleri öğrenciler ne kadar öğrenebilmektedirler. Veya bu dersleri öğrenip öğrenmediklerine dair bir kıstas var mıdır?
Tartışmak lazım. Geçenlerde Anadolu İmam Hatip Lisesini bitiren bir öğrenciyle olan diyaloğum beni ziyadesiyle şaşırttı. Şöyle ki;
Anadolu İmam Hatip Lisesini dereceyle bitiren (kendisi öyle söyledi) bir öğrenci Yasin, tebarake, amme, surelerini ezbere bilmediği gibi kendisini de Kur’ an dersinde okulun başarılı öğrencileri arasında sayıyordu. Bildiği birkaç kısa sureyi de babasının dikkati/ısrarı sayesinde ezberlediğini ve okuldan Kur’ an adına herhangi bir şey öğrenemediğini söylüyordu.
“Neden böyle; ders işlemiyor musunuz?” dediğimde ise,
“Bu derslerden herkes geçeceğini biliyor zaten. Dolayısıyla özel çabası olanlar bile bir zaman sonra işi savsaklıyor; ayrıca zaten derse gelen hocamızın da bu konuda çok bilgili ve dikkatli/takipçi olduğunu söyleyemeyiz”
Devamı da var ancak bu kadarla iktifa edelim. Bu ifadeler doğruysa eğer, meslek dersleri öğretmenlerinin acilen uyarılması, gerekiyorsa onların tekrar eğitimden geçirilmesi zorunludur.
Özellikle de Kur’ an’ ı Kerim dersinin işlenmesinde öğretmen arkadaşlarımızın ve idarecilerimizin hassasiyetle durmaları gereklidir. Çünkü Kur’ an başta sağlam öğrenilemediğinde daha sonra telafisi zor olan bir derstir. Öğrencilere özellikle Kur’ an’ ı tecvitli bir şekilde öğretmek, ezberlenmesi gereken sureleri ezberletmek meslek dersleri öğretmenlerimizin dikkat etmeleri gerek bir husustur.
İlahiyat Fakültelerinin Kur’an eğitimini de tartışmakta fayda var. Bu fakültelerde öğrencilere yeterince Kur’ an dersi verilmiyor ve okulu bitirmek için Kur’an’ı iyi bilmek/öğrenmek şartı aranmıyor ise buralardan mezun olan öğrencilerin elbette çocuklara Kur’ an okutmaları zor olacaktır. Bununla ilgili çözüm üretmek gereklidir.
Mesela İlahiyat Fakültelerine girişte hafız olanlara ekstra puanlar verilse bu konuda bir ilerleme sağlanabilir mi? Düşünülebilir… Zira % 99 Müslüman olan ülkemizde bu gün Kur’ an’ ı iyi okuma oranı sadece % 4 civarındadır. Bu istatistik Kur’ an Dersleri konusunda çalışma yapmanın lüzumunu da ortaya koymaktadır aslında.
“Kur’ an’ ı sadece iyi telaffuz etmek yeterli mi?” diye soranları duyar gibiyim. Yetmez elbet, ama bir İlahiyatçının Kur’ an’ ı iyi okuyamaması da vahim bir hata değil midir?
İşi “felsefi tartışmalara” kurban etmeden, “felsefeye verilen değeri de Kur’ an’ dan esirgemeden” sıkıntılı olduğunu düşündüğüm/müşahede ettiğim bu probleme çözüm bulunmasının elzem olduğu bir gerçektir…20/09/2013