RUHSAL SAĞLIK
Beden sağlığımızı iyileştirmek için fazla miktarda zaman, enerji, hatta para harcarız. Ne yazık ki, aynı şey ruhsal sağlığımız için de söz konusu olması gerektiği halde böyle değildir. Kadınlar için ruhsal sağlık, bedensel sağlık kadar, hatta daha önemli olmalıdır. Neden? Çünkü, medeni durumları ne olursa olsun, kadınların ruh sağlığı erkeklerden daha fazla bozulmaktadır: psikiyatri kliniklerinde sayıları erkeklerden daha fazladır; hastanede tedavi görmeyi kabul eden” kadınların sayısı da erkeklerden çoktur. Kadınlar erkeklerden daha sık psikotrop ilaç alırlar, ruhsal sorunları da daha çoktur. Yalnızca her ayki değil, gebelik ve doğumdan sonra meydana gelen hormonal değişiklikler psikolojik sıkıntılara neden olur. Ayrıca daha uzun yaşadığımız için, yas tutma, yalnızlık ve yaşlılığın bunalımı gibi durumlardan daha çok etkileniriz. Seçtiğimiz yaşam biçimi nasıl olursa olsun, aile ile iş arasındaki dengeyi kurma gibi mutsuzluk yaratan çelişkiler olabilir; evliliğin kendisi bile ruhsal bir yara olarak etkileyebilir.
Bu darbelerin arka arkaya bindirmesi temelde sağlam bir ruh sağlığına sahip olmamız gerektiğini göstermektedir darbelere göğüs gerip çökmekten kurtulalım diye, acil durumlarda gerekeni yapabilelim, uzun süren sıkıntılı durumlarda kendimizi kaybetmeyelim, en yakınlarımızı kaybetmeye dayanabilelim diye.
Ne var ki, psikolojik dengeyi sağlamak bedensel sağlıktan değişik olarak, başka türlü bir kendini tanımayı gerektirir. Aynı zamanda son derece gerçekçi olmak gerekir. Karşımızdaki zorlukların dünyada tek olmadığını bilmemiz gerekir. Hepimiz zaman zaman böyle dönemlerden geçeriz; ne kadar tatsız olursa olsun, hepimiz atlatırız. Kazalar normal olaylardır, hatta yaşamın bir parçasıdır. Aşırı tepki göstermemeli, yaşamımızı dönüşü olmayan bir biçimde mahvettiğini ya da başımızdan böyle bir olay geçtiği için beceriksiz olduğumuzu düşünmemeliyiz.
İşler ters gittiği zaman, suçun bizde olduğunu düşünmemiz doğal bir tepkidir. Ancak çevremizde denetleyemeyeceğimiz güçlükler olabileceğini de akıldan çıkarmamak gerekir. Kötü ev koşulları, fazla kalabalık evler, yoksulluk, toplumsal değerlerin kaybedilmesi, toplumda şiddet bunların hepsi bizim pek etkileyemeyeceğimiz etkenlerdir, özellikle yoksulluk çok güçlü bir etkendir ve bedensel hastalıklar gibi ruhsal hastalıklar da yoksul kesimde çok daha sık görülmektedir.
Duygusal açıdan olgunlaşmamız da çok önemlidir. Duygularımızla yüz yüze gelmeyi başarmak, yalnızca kendimizinkiler değil başkalarının duygularını yıkıcı olmayan, yardımcı bir tutumla anlamaya çalışmak hepimizin varmak isteyeceği bir hedef olmalıdır. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilirsek, hareketlerimizin sorumluluğunu taşıyabilir ve gerektiği zaman başkalarının gözündeki değerimizi düşürmeden bağışlanmayı isteyebiliriz. Bağımsızlık süreci uzundur, yaşam boyu sürebilir; önemli olan içimizdeki iyiliği bulup ortaya çıkarmaktır.
Çaba göstermemiz gereken bir başka nokta da kendimize çok yüksek standartlar seçmemektir. Bunun gereği yoktur ve gereksiz sıkıntıya neden olabilir. Herkes arada sırada ödün verebilir, ağlayabilir, sorunlarını bir dosta açabilir, ya da bağırıp çağırıp rahatlayabilir. Bütün sigortalarınızı attırıp hasta olacağınıza böyle yapın.
Felaketler için hazırlıklı olabilirsiniz, bunun cevabı da sizdedir kötü bir duruma karşı koyup atlatmayı istemelisiniz. Başedilebilen felaketlerle kendinizi çalıştırırsanız, büyüklerinin daha az gerilime neden olduğunu göreceksiniz. Unutmaym ki, ruh sağlığınız bir kez bozulursa, normale dönmesi çok zordur. Ne var ki, vücudunuz ve zihninizi hemen denetlemenin iki yolu vardır: Gevşeyin ve geniş, rahat nefesler alın.
Kaynak : kadin.in