KIR ÇİÇEKLERİ,
Ailesinin altı çocuğundan en büyüğü idi. Beş kız bir erkek. Babası marangozdu. Annesi de ev hanımı. Babasının işleri fena değildi. Geçinip gidiyorlardı küçücük evlerinde, büyük hayaller kurarak. Büyüyünce öğretmen, polis olmak istiyordu. Babası okutmaya yanaşmasa da. Siyah beyaz tv. İzlediği polisiye filmlerden özenerek detektif olmaya karar vermişti kendince. Ailenin bütün ihtiyaçları kararınca karşılanırdı. Ancaydı geçinmek için kazanılan paraları.
Kocası vefat ettiğinde dört yaşında oğlu, sekiz yaşında kızıyla baş başa kalmanın kederini yaşadı uzun süre. Ortalıkta kala kalmanın acısını yaşadılar yüreklerinde. Vefatın arkasından her iki aile birbirini suçladılar. Huzursuzluk diz boyu idi. Dağılma aşaması çok yakında ailelerde. Önlerini gerdi ve barışırdı. Ölen benim eşim dedi, içinden yüzlerine karşı… Çocuklarını düşünerek.
Hayat devam ediyordu. Mağazalarda çalıştı. Olmadı çok gençti. Laf getirtemezdi çocuklarına, ailesine. Yerel bir gazete de iş buldu tesadüfen. Çok sevdi işini. Gecesini gündüzünü kattı gazete için. Yazlar yazdı. Başarılı da oldu, beğenildi yazıları. Mutluydu. Kısa sürdü mutluluğu, kapantı gazete. Hayatın tüm ağırlığı çöküyordu üstüne. Bir an boşluğa düştü. Çocuklarına kanat germeliydi.
Cesaretini topladı ve Sosyal Güvenlik Kurumuna gitti. Anlattı bir bir, eşinin vefatını, çocuklarını, yoksulluğunu. Duygu yüklü olmuştu ortalık. Elbirliği ile yardıma soyundular görevliler. Karanlıktı her yan. El ayak durmuş birbirlerini süzerken, genç görevli; buldum. Diye bağırdı. Eşinin vefatından birkaç ay önce sigortalı olduğuydu, naranın nedeni. Sevincinden ne yapacağını şaşırdı önce. Az ve son parasıyla yiyecek içecek aldı evine. Sofrayı kurdular. Yemek yerken anlattı olanları çocuklarına. Buğulu gözlerle dinlediler annelerini. Geleceklerine güvenle baktılar, kısılmış gözleriyle. Bir an büyümüştü hayata dair düşleri.
Görücü usulüyle evlenmişti komşusunun oğluyla. Sevmedi önce eşini, mükemmel bir insan olduğuna inanana kadar. Yakınlarının, amcasının ısrarıyla on altı yaşında.
Dul ve yetim maaşları bağlanmıştı. Köklü bir işe de girmişti. Ardından da ev aldı. Her şey değişmişti artık. Maaşları ve evleri vardı sıcacık. Onlar için karartma geceler son bulmuştu.
Gönül kapısını sımsıkı kapatmıştı tüm sevgilere, sevgililere. Çocuklarına adamıştı her bir varlığını. Sevgi emek isteyen zanaattı hem. Sevgili için harcayacağı dermanını çocuklarına adamaya and içmişti bir kere..!
Babasının okutmaya hiç niyeti yoktu. Anca yetiyor, anca diyordu nedense . Şimdi çocuklarıyla okuyordu o ‘da. Ortaokul, lise derken üniversite yolu açıldı .Çocukluğunu yaşıyordu bir yandan, çocuklarıyla okurken.
Çocuklar mı ? Anneleri dışında hiç kimse yardım elini uzatmamıştı onlara, yakınları bile. Okullarında dersleri ve başarıları çok iyi idi. Annelerinin ellerini yanında taşıyor ikisi de; gerektiğinde öpmek için. İki misyon yüklenmişti onlar için. Saygı, sevgi çeşmesinden beslendiler aç kaldıklarında. Onlar için baş tacıydı hep. Ya annemiz olmasaydı diye hayıflandıkları olmuştu kimi zaman. Ama o anne her saniye yanlarındaydı. Olacaktı da.
Çok sevdiğim, saydığım dostum arkadaşımın yaşanmış öyküsüydü bu öykü. Ders ve örnek alınacak çok yanları olduğuna inanıyorum.
Biz yazdık. Ders, örnek alacaklar alacaktır elbette….!
Adı mı? Adı ; “KIR ÇİÇEĞİ“ Yaşamak için direnmeyi ödev saymış, başarının doruk noktalarına erişmişliğin tadını çıkarmış, yüreği mangal gibi kocaman olan “KIR ÇİÇEĞİ “
Hoşça Kalın! Babasız, Anne sevgisine hasret kalmayın!
İsmail ALTOK
pelerinsiz süper kahramanların hikayesi 🙂 sadece okunması gereken değil çok dersler çıkarmamız gereken bir hikaye Hocam.