
“yoz davar”: ekmeğinin peşinde, gurbet ellerde çobanlık yapan, memleket hasretiyle yüreği kavrulan; dürüst, sözünün eri, çalışkan, onurlu Kıbrız(Kıbrıscık) lı Çoban Musa nın hikayesini anlattığı Talip Apaydın ın eseri.
Talip Apaydın Çoban Musa nın hikayesini anlatmış.
Ve bakalım yaşayan Kıbrıscık da anlatılacak daha ne hikayeler var!…
piabet giriş
Gölgesinde yaşayan kasaba
İftar sonrası bir arkadaşımla ilçemizin sahilinde(!) akşam sefası yapmak için sokak lambalarının sarı ışıkları altında soluk bir hayat yaşayan çarşısından geçerken yanda ki kahvehaneye gözüm ilişiyor. Yöneticileri tarafından kendilerine sunulmuş sosyal, kültürel, sportif olanaklardan(!) fazlasıyla sıkılmış gençler tavlaya rakip bulmanın zor olduğu nüfusu hayli kalabalık(!) ilçemizde dörtlüyü tamamlamış okey oynuyor. ikisi 18 yaşına henüz girmiş, diğer ikisi 15-16 yaşlarında vuruyorlar okey taşlarının gözüne gözüne. Muhtemelen ortada bir iddia var, yüzlerindeki ciddiyete bakılırsa. Çarşının yanıbaşında az sayıda ki cemaati için her türlü ihtiyacı tamamlanmış caminin yanından geçiyoruz, sanki içindeki nuru sayısız penceresinden ışıklar saçarcasına yansıtırken teravih namazının kılındığını imamın 5. viteste okuduğu surelerden anlıyoruz. Haliyle yaş ortalaması hayatının son demlerini yaşayan cemaatin imama ayak uydurabilmesi gençken kılınmayan namazlarla hesaplaşması gibi. Çarşıyı geçip sahil yoluna girdiğimiz vakit ilçemizin tek halı sahasının yanından geçiyoruz, yanındaki öğrenci yurduna monte edilmiş beyaz parlak ışıklandırmalarla gece vakti canlı bir futbol keyfi sunuyor. Memleketimin yaşları orta hallice protokol takımı iftarda fazlaca yüklendiklerini eritmek için beş e beş vuruyorlar futbol topunun dibine dibine. Muhtemelen baklavasına, topa vuruşlarında ki azme bakılırsa.
Nihayetinde namı diyar aşıklar caddesine, benimse insanların gezmek için gitmelerinden dolayı sahil boyu dediğim bir kısmı asfalt bir kısmı kilit taşlarıyla döşenmiş üzerinden sayısız geçenin hayallerine, dedikodularına bire bir tanıklık etmiş; ay ışığının aydınlattığı, sonrası sessiz, sonsuz bir karanlığın karşıladığı yol boyuna gidiyoruz ve duruyoruz. istikamet keskin bir “U” dönüşü yaparak küçükken yazları tornetle, kışları altını daha iyi kayması için sarımsakla ovaladığımız kızaklarımızla kaydığımız yama(yokuş) yukarı çıkmak için.
Sadece dakikalar süren bir yürüyüşten sonra tekrar başladığımız yere, ilçemizde bayram seramonilerinin yapıldığı, etrafındaki yollara bakan birkaç direkten yansıyan ışık zerreciklerinin aydınlatmaya yetmediği, geceleri ineklerin yayıldığı; küçük havuzu, çam ağaçları ve birkaç bankıyla bizi bekleyen küçük parkımıza varıyoruz.
Ve memleketimde bir akşam gezmesi sona eriyor, yarın ve bir sonraki gün dejavu yaşamak üzere ayrılıyoruz…
SERDAR YALÇIN
güzel olmuş serdar eline sağlık