hava 15° Parçalı Bulutlu
DOLAR 19,1906 %% 0.04
EURO 20,8128 %% -0.7
GRAM ALTIN 1.214,64 %% -0,50
ÇEYREK A. 1.985,93 %% -0,50
BITCOIN 28.399,36 %-0.245
SON DAKİKA
Google News

Servet Yüksel \ NE İDİK NE OLDUK !

Son Güncelleme :

25 Ağustos 2012 - 14:06

Servet Yüksel \ NE İDİK NE OLDUK !

NE İDİK NE OLDUK !

 

Servet Yüksel

 

(İnternette dolaşan bir yazı dikkatimi çekti. Nereden nereye gelmişiz. İbret alınır diye siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim. Neden böyle oldu, yalan söyleyen tarih utansın deyip geçmeyelim. Buyurun medeniyet nasıl bir şeymiş !  Bizim medeniyetimiz bırakın insana kıymayı, hayvanlara ve bitkilere bile şefkatle muamele eder. Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer. )

 

FAZİLETLİYDİK

Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik.

DÜRÜSTTÜK

Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: “Türklerle alışveriş et, yanılmazsın.”

İTİBARLIYDIK

Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası’nın toplantılarında oylar eşit çıkınca Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.

TEMİZDİK

Yere bile tükürmezdik. Hatta, Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa’ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: “Türkler hiç bir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür.”

ÇEVRECİYDİK

Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.

HARAMA EL SÜRMEZDİK

Fransız müellif Motray, 1700’lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: “Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta bir kaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.”

HIRSIZLIK NEDİR BİLMEZDİK

İngiliz sefiri Sor James Porter ise, 1740’ların Türkiye’si için şunları söylüyor: “Gerek İstanbul’da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiç bir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde isbat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.”

Fransız müellif Dr. Brayer, 1830’ların İstanbul’unu getiriyor önümüze: “Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumî ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul’da her sene azami beş-altı hırsızlık vak’ası görülür.”

Ubicini Dr. Brayer’i şöyle doğruluyor: “Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz.

Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinayet vak’aları olmadan gün geçmez.”

DOSDOĞRUYDUK

Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor:

“Haksızlık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür. Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.”

NAZİKDİK

Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880’lerin “biz” ini anlatıyor bize: “İstanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz.”

CİHANA ÖRNEKTİK

Türkiye Seyahatnâmesi’yle meşhur Du Loir’un 1650’lerdeki hükmü şöyle: “Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.” Şefkatimiz yalnızca insana yönelik degildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Hayata karşı saygılıydık.

Bu konuda dilerseniz Elisee Recus’u dinleyelim, bize 1880’lerdeki halimizi anlatsın: “Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Bir çok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır…. Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait oldugunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eger evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki O ev bir Türk evidir.” (Küçük Asya, c. 9)

HAYIR SEVERDİK

Comte de Marsigli’yi tekrar dinleyelim: “Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.” Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir.

Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı avukat Guer misallendiriyor: “Türk şefkati hayvanlara bile şamildir” dedikten sonra şu örneği veriyor: “Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar. Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık müslümanlara bile rastlamak mümkündür…” “Kaçık” lığın kaynağını da veriyor Adam: “Bir çokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk’e bir gün yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: “Allah’ın rızasını tahsile yarar.”

 

 

Galiba geçmişimizden uzaklaşmak bize çok pahalıya patladı.

Ne dersiniz DOSTLAR ? !…..

YORUM ALANI

Veli Afacan 25 Ağustos 2012 / 13:00 Cevapla

Yazınıza içtenlikle katılıyorum. Bu zamanda böyle güçlü kişilik ve yapıya değer veren kişi nerede ise imkansız. Ancak bu konuyu da belirtmeden geçmek istemiyorum. 75 milyonu bulan bir Türkiye'deki kişileri de içine alan bu yazınızın o kadar değerli insanları ve bu kişilerin evlatları var ki bunun da hakkını vermek gerekir. Bizler geçmişimizi unutmayan ama gelecekte ise güvenle ve gururla evlatlarımızı yetiştirmeğe çalışanlar olarak anne ve babalarımızdan aldığımız terbiye, anlayış, kültür ve insanlıkla ayakta kalabilmeyi başaran bireyler olarak ve inanın Türkiye'nin her yerinde bu insanlar vardır. Saygılarımla..Veli Afacan

mirat alparslan 26 Ağustos 2012 / 21:00 Cevapla

Servet bey yazınız için teşekkürler. yalnız merak ettiğim bir şey oldu bildiğim kadarıyla dip not olarak gösterdiğiniz “Küçük Asya” kitabı Charles TEXİER’in bundan 170 yıl kadar önce yurdumuzda gerçekleştirdiği ilmi gezi ve incelemelerini içermekte olup, XIX. yy. da üç kez basılmış daha sonra da Cumhuriyetin ilanından önce T.B.M.M Hükümeti Maarif nezareti’nin 2 numaralı eseri olarak, üç cilt halinde yayımlanmış, daha sonra da 2002 yılında Enformasyon ve Dökğmantasyon Hizmetleri Vakfı’nca 3 cilt olarak yayınlanmıştır.”Dip not ta Küçük Asya c.9″ olark görünce bu eserin 9 cilt olmadığını bildiğimden yazım hatası olduğunu düşündüm.sayfa numarası da verebilirseniz sevinirim.Tarihimizi anlatan bu tür yazılar okumayı seven biriyim. Yazınız için teşşekkür ederim.

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.