YARIMCA İLE HOŞAF
Kış aylarında geceler uzun gündüzlerde bir o kadar kısadır. Köylerde gündüzlerin kısa olması yapılacak işlerin çok hızlı bir koşuşturmayla yapılmasını gerektirir. Gündüz iş yoğunluğundan birbirleriyle konuşma, sohbet etme fırsatı bulamayan köylüler uzun gecelerde de birbirlerini ziyaret eder o soğuk geceleri sıcak muhabbetleriyle birazcık ısıtmaya çalışırlardı. Köyün kış aylarında unutamadığım o kadar çok değerleri var ki bugün o değerlere istesem de ulaşamıyorum.
Kıbrıscık köylerinde kış telaşı hemen hemen aynıdır. Gündüz kar nedeniyle hayvanları yemlemek, sulamak, altlarını temizlemek, bakımlarını yapmak, evin yakacak odunlarını parçalamak ve kadınlar için en meşakkatlisi yemek hazırlamak. Akşamları da köydeki komşularla bir araya gelerek yapılan ve yapılacak işleri değerlendirmek, eski günleri yad etmek, güzel hatıralardan bahsetmek, derken uzayıp giden tadına doyum olmayan hoş sohbetler…
Bu yorucu ve kısa kış günlerinde zaman darlığından yemeklerin çabucak hazırlanması gerekirdi. Özellikle öğlen öğünü için tok tutan ve çabuk hazırlanan yiyecekler hazırlanırdı. Bazı günlerde öğlen yemeğini hazırlayacak ev hanımları evlerdeki ocağı ateşler ve yavaş yavaş undan hamur yapmaya başlarlardı. Bir yandan da evdeki bayat ekmekleri ufalayarak, biraz peynir, daha önce bastırılmış kavurma, baharat, tuz, karışımını yağda hafifçe kavurur iç dediğimiz karışımı hazırlamaya koyulurlardı. Bu karışım yarımcaların içine konulan malzeme karışımıdır.
Karışım yeteri kadar soba veya ocak üzerinde kavrulduktan sonra hamurdan yumruk büyüklüğünde bir parça alınarak oklava ile açılır, açılan bu hamur bıçakla ikiye bölünür. Hazırlanan içten bolca yarım daire şeklindeki hamurun yarısına konulur, diğer boş kalan kanat için üzerine kapanır, hamurun kenarları parmakla yapıştırılarak ateş üzerinde yeteri kadar ısınmış toprak saç üzerine konularak her iki yüzünün iyice pişmesi sağlanır. Pişen yarımcalar pislağaç denilen tahtadan yapılan uzun saplı spatula şeklindeki aletle alınır, her iki yüzeyide tereyağı ile iyice yağlanır.
Yazın köyde yetişen elma, armut, erikler toplanarak ince ince dilimlenir ve kurutulurdu. Yine köy meralarında yetişen alıç ve ahlatlardan bolca toplanır bu meyvalar kara fırınlarda pişirilerek buruş dediğimiz kışın hoşaf yapılacak meyve kuruları elde edilirdi. Kış günlerinde yenilen yemeklerin yanında bu meyvelerden yapılan hoşaflar hiç eksik olmazdı.
Sıcak sıcak pişirilen yarımcalarla, önceden pişirilen hoşaf, ortaya kurulan kocaman bir yer sofrasında servis yapılırdı. Çalışmaktan yorgun düşen ve iyice acıkan bedenler, mis gibi tere yağ kokan, sıcacık yarımcalardan lokma lokma bölerek ve vitamin dolu soğuk hoşafı kaşıklayarak açlığını gidermeye çalışırdı.
Artık köylerde elma, armut, erik, ahlat ve alıç kurutulmuyor. Bu meyvelerden hoşaf ta yapılmıyor. Çünkü bizim köyde bu meyvalar artık yetişmez oldu. Eskiden ahlatları, armutları alıçları, dalları taşıyamaz kırılırdı. Şimdi bu ağaçlar da değil meyvesi yaprağı yeşermemeye başladı. Artık köylerde yarımcada pişirilip, sıcak sohbetlerde olmuyor. Çünkü köylerimizde yarımca yapacak ve yiyecek genç nüfusta kalmadı. Acaba bir gün köyümde tekrar yarımca pişirilip elma, ahlat, alıç hoşafı yapılır mı?….
Gürbüz Ertem
Ahh diyorum yine, geçmişe özlemimiz alıştığımız her değeri yitirdikce dokunur oldu bizlere.Yarımca ve kendi kuruttuğumuz meyvelerden hoşaf, ne güzel ne leziz ve doğaldı.Malesef şimdi kötü bir şekilde zarar veren asitli içeçekleri tercih edenler pek çok, geçmişte yaşadığımız bu güzellikler için bizler şanslıyız bence, doğa bile küskün ağaçlar eski meyveleri vermez oldu dediğiniz gibi.Teşekkürler İsmail bey başarılar,,