KURAN, ANLAŞILMAK ZORUNDADIR – 2
Allah ne diyor? Bilmek zorundayım. Ben, Allah’a ne diyorum? O’ndan ne istiyorum, ne diliyorum? O’na ne söz veriyorum? Bilmek zorundayım. Allah’ın ve Kuran’ın, hangi suresini, hangi ayetini, hangi konuda ve nerede kullandığımı bilmek zorundayım. Herşeyi yerli yerinde ve ilgili yerinde kullanmak zorundayım. Dua ettiğimi sanarak, beddua etmemek için. İstekte ve dilekte bulunduğumu sanarak, hikâye edilmiş konuları tekrarlamamak için. Anlamak ve o anlamlara yürekten katılarak, bağlanmak zorundayım. Allah’ım ile, kitabı aracılığıyla, kendi dilimde, kendi vicdanımda, kendi iletişimimi kurmak zorundayım… Yoksa, büyük bir kutsal kitaba sahip, ulu ve yüce bir son dinin; kendisine ve bilgisine hiçbir şey gizli olmayan, yüceler yücesi, ulular ulusu, en büyük bilici, en büyük bilgin, Evren’in, âlemlerin ve orada bulunanların, orada olup bitenlerin yaratıcısı, tek, üstün, ilksiz ve sonsuz, bilgi, bilinç, fazilet ve erdem yücesi bir Tanrı’nın; ellerindeki dinsel ve dünyasal bilgi hazinesini perdeleyip kilit altına sokmuş, ona gözlerini, gönüllerini, ruhlarını, kafalarını ve akıllarını kapatmış, bilgisiz, bilinçsiz, cahil, şaşkın, dalgın, gafil, fakir, garip, yetersiz, inkârlar, yanlışlar ve günahlar içindeki kullarından olmaktan öteye geçemeyiz! Nitekim geçilememiştir.
Hazine üzerinde oturan, fakat ondan habersiz fakirin, aç açık, biçare hali gibidir halimiz. Fakat burada fakirin özrü, hazinenin varlığını bilmemektir. Kuran’ı bilmemekte ise, insanın özürü yoktur. İnsan, hazinenin varlığını bilmekte, fakat onu açmaya korkmaktadır. Onu açmamak için, korkular yaratmıştır veya yaratılmıştır. Ya da insan korkutulmuştur. Bu korku, asla Allah’tan değildir! Kuran, insanların anlamaları ve ona göre davranmaları için gönderilmiştir.
Allah, muhakkak ki her dili bilmekte ve de anlamaktadır. Kuran, Allah’ın bilmesi ve anlaması için değil, insanın bilmesi ve anlaması içindir. İnsanın bilmesi ve anlaması da, ancak kendi diliyle mümkündür. Allah, “Benim size gönderdiğimi, siz de aynen bana geri göndermeyin. Benden aldığınızı, aynen bana geri satmaya çalışmayın. O zaten bendendir. O benim katımdandır. O benim mâlumumdur. O size verilen onurdur. O sizde kalacak. İhtiyaçlarınız onunla giderilecek. Ona sizlerin ihtiyacınız var… Sizler, ışığın vurup aynen geri yansıdığı, cansız, bilinçsiz aynalar değilsiniz. Sizler insansınız! Size gönderileni, okuyup, dinleyip anlayacak, kavrayacak; onu kafanıza, beyninize, aklınıza, fikrinize, düşüncenize, kişiliğinize, halinize, tavrınıza ve eyleminize katacaksınız. O sizde kalacak. O sizin! Siz onunla bütünleşeceksiniz. Siz, onun vasıtasıyla, benimle bütünleşeceksiniz. O size lâzım. O size gerekli. O size yararlı. O sizin için! O sebeple, onu siz anlamak, kavramak, bilmek, düşünmek ve yaşamak zorundasınız!” demektedir, Kuran’ın genel mesajı olarak vahyen, insanın düşünsel kazancı olarak da aklen.
Tanrı sözü, şüphesiz en büyük, en yüce ve en ulu sözdür. En ciddi, en doğru, en saygın sözdür. O sözü getiren melek, mutlaka onu peygambere en yüce şekilde ulaştırmıştır. Onu duyan kulak, onu hisseden beyin, onu algılayan kafa, beden, ruh, gönül ve vicdan, mutlaka en büyük haz yanında, en büyük ve ciddi bilgileri de alır… Ciddi sözler, ciddi hitaplar, ciddi emirler ve ciddi öğütler, ciddi hitabetler halinde, özlü, anlamlı, duyarlı, kesin ve kararlı şekillerde verilirler. Allah’ın sözü olan Kuran’ın, Arapça ve Türkçe okunuşuna ve söylenişine de böyle bakmak lâzımdır. Devlet büyükleri ve aile büyükleri dahi emir ve öğütlerini, şarkı, türkü, mani, ilahi söyler gibi vermezler; ciddi, kesin, kararlı konuşma ve hitabet kuralları içinde verirler. Kuran’ın, okunuşuna ve söylenişine, makamla okunuş tarzı ne zaman girdi bilmiyorum. Kuran’ın sırf bu şekilde okunuşu ve söylenişi ile yetinilmesi de, doğru ve yararlı görünmüyor. Âlemlerin en ciddi kitabının, en ciddi Tanrı sözlerinin, insanların bilgisine sunulmasında, insanların onunla uyarılmasında; çok zaman anlamdan, manadan, mealden uzak olarak, sırf müzikal ve duygusal yönünün kullanılmasından başka bir şey yapılmıyor olması, dinsel cahil kalmışlığın baş sebeplerindendir.
“ Devamı gelecek yazıdadır… ”
Halil İbrahim YAMAN
Çiçeklerin Tanrısı, Bizim Tanrımız. Sayfa 159-161
SAYN HALİL İBRAHİM YAMAN BEY. YAZINIZI OKUDUM NACİZHANE KURAN TÜRÇE MEALİ AÇIK OLAN VE TARTIŞMASI MALİNİ YAZAN KİŞİLERİN YORUMA GERE KALMADAN ANLAYAİLECEĞİ BİTR TARZDA YAZILMIŞ VE OKUMAKTAYIZ.YORUM BİRDİR O DA KURANDAKİ SÖZLERİ YORUMU. BİR DE TANRI BİZİM MÜSLÜMANLARA Aİ SÖZ DEĞİL ALLAH (C.C.) OLARAK YAZILMALI. VE CELLE CELALÜ İLEDE KISATLMASI KONULMADIR. SAYGILARIMLA
VELİ AFACAN