SEN HİÇ KANATLANIP UÇTUN MU? MAVİNİN SONSUZ DERİNLİKLERİNE!
Nerden çıktı şimdi bu konu demeyin, ilk doğduğumuz an kimbilir neler hissetti ruhumuz belki bir bedene hapsedilmenin esareti, belkide yeryüzü cenneti ve cehennemi bir arada tanışmanın heyecanıyla pır pır eden kalbimizdi o an hislerimiz.
Kimbilir belki gözlerimizi açmaya korktuğumuz içndi daha nefes alır almaz bastığımda feryadımız. Düşler ülkesine hoş geldin der gibi bakan anne yüreğindeki şefkatli kollarda sustuğumuz.
Ve adım adım zamana karşı hızla ilerleyen savaşımız;
sevgilerimiz,
nefretlerimiz,
aşklarımız,
hüsranlarımız,
zaferlerimiz,
mağlubiyetlerimiz ,yaşama dair ne çok şeyi barındırır.
Şu kaç gramlık kalbimiz gün gelir aşk yaşarız.
O minicik kalp taşıyamayacak kadar büyük aşklara ev sahipliği yapar.
Kimi zaman o aşk misafirini uğurlarken dayanamaz anlara o minik kalbiyle dayanmaya çalışır. Kendi hiç büyümediği halde birde bakar ki taşıdığı bedenin yüzünde çizgiler oluşmaya başlamış. Oysaki o daha çocukluğunu dün gibi hatırlar ama bakar ki kendinden bir parça çocuğu da olmuş ne zaman der?
Oysa bu kadar zaman ne çabuk geçti der kendi kendine. İşte o An bir durup düşünmeli akan zamana karşı ruhumuzu taşıyan bedenimizin kıymetini.
Çabuk geçen zamanın içinde kanatlarımız olmadan ne çok uçup gittiği, aslında mavinin sonsuzluğunda kaybolduğu, her saniyenin bizi mavinin sonsuz derinliklerine taşıdığı.
Şimdi hangimiz diyebilir uçmadığını zamanın taaa o mavinin en derinlerine kim diyebilir !!!!!